ÖZET
İran
nüfusunun yaklaşık üçte birine tekabül eden Azerbaycan Türkleri’nin büyük bir
kısmı, İran’ın kuzeybatısındaki Doğu Azerbaycan, Batı Azerbaycan ve Erdebil
vilayetlerinde yaşamaktadır. İran’daki Azerbaycan Türklerinin yoğun olarak
yaşadığı bölgeler çoğu zaman “Güney Azerbaycan”, bağımsız Azerbaycan
Cumhuriyeti’ni oluşturan Aras nehrinin kuzeyindeki toprakları ise “Kuzey
Azerbaycan” olarak adlandırılmaktadır.
İran’da 1925 yılına kadar, yani Kaçar Hanedanlığının
sona erip Pehlevi Hanedanlığı kurulana kadar İran kimliği Fars kimliği üzerinden değil İran’da yaşayan etnik kimlikler
üzerinden tanımlanmıştır. Esasında İran’daki siyasi liderlerin çoğunlukla Türk
etnik kökenden gelmesinden ötürü Türklüğün daha yaygın olduğunu söylemek mümkündür.
Öyle ki, Türk ve Farisi unsurlar rejimin elit sınıfını oluşturmuş ve her iki
temel kültür de ülkenin siyasi ve kültürel varlığına katkıda bulunmuştur.
Ayrıca İran tarihinin büyük bir
kısmında ülkenin başkentleri
bugünkü Güney Azerbaycan’da yer almıştır. Nüfusunun çoğunluğu Azerbaycan Türklerinden oluşan
İran’ın en büyük şehri Tebriz 1920’lere kadar ülkenin başkenti ve önemli
bir ticaret merkezi olmuştur. Ancak 1925 yılı itibariyle yönetimi ele geçiren
Pehlevi Hanedanlığı’nın, İslam öncesi döneme ve Fars kimliğine vurgu yapan
politikalar takip etmesi ise Fars kimliğinin diğer etnik kimliklerle rekabet
içerisine girmesini de beraberinde getirmiştir.
|
İran’da etnik
azınlıkların kültürel hakları ve siyasi faaliyetleri Pehlevi Hanedanlığı
(19251979) ve 1979 sonrası kurulan İran teokratik yönetim döneminde katı bir
biçimde sınırlandırılmıştır. Hem Pehlevi döneminde hem de 1979 sonrası kurulan
İran siyasi sisteminde azınlık mensuplarına Farsça dışındaki dillerde eğitim
yapan okullar kurma hakkı verilmemiş, basın ve yayıncılık alanlarındaki hak ve
özgürlükler kısıtlanmıştır.
Baskı dönemi boyunca İran’da yaşayan Azerbaycan Türkleri’nin çoğu,
hem etnik kimliklerini hem de İran kimliğini beraber yaşatılabileceğine inanmaktadır. Buradaki en önemli etken milli kimliğin İranilik ve Şiilik üst
kimliğinin etkisi altında olmasıdır. Dolayısıyla bu kesim içinde yer alan
herkes etnik kimliklerinin siyasal ifadesi için fiili bir çaba
göstermemektedir. Ancak özellikle 1990’ların başlarından bu yana İran’da yaşayan Azerbaycan Türkleri’nin, zaman zaman İranilik ve Şiilik
kimliğinden bağımsız etnik kimliğe vurgu yapan tepkiler ortaya koymaktadır. Azerbaycan
Türkleri’nin düzenlediği ve rejimin tutumuna yönelik rahatsızlıkların dile
getirildiği protestolar ise İran yönetimi tarafından güvenlikçi yöntemlerle
kontrol altına alınmaktadır. Bu durum kültürel ve siyasi hak talebinde bulunan
Azerbaycan Türklerini belli dönemlerde ürkütse de; zaman zaman kendilerine yönelik haksız ve küçük düşürücü davranışları protesto
etmekten alıkoymamıştır.
Giriş
Tarihsel süreçten yola çıkıp
günümüze gelindiğinde İran, etnik anlamda homojen olmayan yapısıyla dünya
üzerindeki sayılı devletlerden biri olarak kabul edilmektedir. Bulunduğu
coğrafi konum itibariyle jeostratejik bir önem arz eden İran; etnik, dini ya da
dilsel anlamda farklılıklar içermesine rağmen, Farslılık, nüfusun yaklaşık
yarısına tekabül etmektedir. İran’ın bölgede mevcut güvenlik sorunu
yaşamasından ötürü etnik zenginliğini toprak bütünlüğüne yönelik bir tehdit
olarak algıladığı düşünülmektedir.
Pehlevi
Hanedanlığı sonrasında gelen İran Devrimi ile özgürlükçü bir sistemin
oluşacağını ümit eden etnik gruplar devrimi tüm güçleriyle desteklemişlerdir.
Ancak devrimden sonraki dönemde hayal kırıklığı yaşanmıştır. Bunun da öncelikli
nedeni devrimin ardından Şah döneminden kalma baskıcı ve kimliksizleştirme
politikalarının devam etmesidir. Öyle ki, İran’da 1979 rejiminden günümüze
kadar etnik gruplara uygulanan politikalar bugün hala tartışılmaktadır. İran
hükümetinin diğer milletlerin kimlik hassasiyetlerini görmezden gelerek “Şii
Milliyetçiliği” üzerinden hareket ettiğine dair iddialar ve etnik unsurların bu
konudaki rahatsızlıkları mevcuttur.
“İran’daki
Azerbaycan Türkleri ve Uygulanan Politikalar”
başlıklı bu raporda öncelikle kavramsal tartışmaya, Güney Azerbaycan’ın
tarihsel arka planına, İran’daki Azerbaycan Türkleri’nin faaliyetlerine,
İran’daki Azerbaycan Türkleriyle Azerbaycan Cumhuriyeti’nde yaşayanların
ilişkisine, İran rejimi ile Azerbaycan Türkleri arasındaki ilişkiye, Azerbaycan
Cumhuriyeti ile İran’daki Azerbaycan Türkleri ve Azerbaycan Cumhuriyeti ile
İran İslam Cumhuriyeti’nin ilişkisine değinilecektir.
1. Kavram Tartışması
İran’da yaşayan Türk
nüfusunun nasıl adlandırılacağı konusu güncelliğini koruyan tartışmalardan bir
tanesidir. Zira İran’da yaşayan bu nüfusun adlandırılmasıyla ilgili Azerbaycan
Türkleri, İran Türkleri, İran Azerileri ve İran Azerbaycanı Türkleri gibi
farklı ifadeler kullanılması, tartışmayı güncel kılan etkenlerin başında
gelmektedir.
Kavramın
tarihsel yolculuğuna bakıldığında İran’daki etnik yapı ile diğer ülkelerdeki
etnik yapıların farklılık arz ettiği görülmektedir. Dinler Tarihi uzmanı Mehmet
Alıcı, bu farklılığın sebebini, yüz yıl öncesinin İran’ında meydana gelen
Meşrutiyet Devrimi (1906-1925) ile birlikte “Millet-i İran” (İran Milleti)
kavramının ortaya çıkması olarak görmektedir. Bu kavramla birlikte herkes
kendisini İran üst kimliği üzerinden temsil etmeye başlamıştır. Dolayısıyla
İran’da yaşayan bir Türkün Azerbaycan Cumhuriyeti’ni savunmak gibi bir
zorunluluğu veya gayesi yoktur. Burada vurgulanması gereken yeni bir kavram
olarak Milleti-i İran ile ülkedeki farklı grupları tek bir çatı altında toplama
iradesidir. Ancak yaşanan güncel gelişmeler söz konusu nüfusun nasıl
adlandırılacağı hususunu yeniden tartışmaya açmıştır. Öncelikle BBC Farsça
servisi konuyla ilgili yaptığı değerlendirmelerde İran’da yaşayan Türk nüfus
için “İran Türkleri” tabirini kullanmıştır. Bu görüşün yanı sıra İran’da
yaşayan Türklerin de kendilerine “Azeri” denmesinden hoşlanmadıkları ve
kendilerini İran’da yaşayan “İran Türkleri” olarak gördükleri söylenebilir.
Ancak İran’da yaşayan Azerbaycan Türkleri arasında da kendilerini tanımlama
konusunda farklı görüşler mevcuttur. Birincisi, mevcut İran sistemine entegre
olmuş ve Şiilik kavramını ön planda tutanlar kendilerini -tarihi kanıtlar da
ileri sürerek- “İran Azerileri veya Azeri İranlılar” olarak tanımlamaktadır.
İkincisi ise milli duyguların ön planda olduğu ve sistem dışı kalanların
kendilerini “Türk” olarak tanımladıkları görüştür. Tüm bu görüşler ve bölgedeki
halka verilen isimlerin yanı sıra coğrafi nedenler de dikkate alınarak,
çalışmaya konu olan nüfustan; “İran’daki Azerbaycan Türkleri/Azerbaycan
Türkleri” diye bahsedilmiştir. Diğer taraftan 1828 yılında Rusya ve İran
arasında imzalanan Türkmençay Anlaşması’nın 15. maddesinde “Güney Azerbaycan”
ibaresinin geçtiği o dönemde İran
tarafından da kabul edilmiş tarihsel bir gerçekliktir. Bu gerçeklikten yola
çıkarak raporda bugünkü İran sınırları içerisinde olan bölge için “Güney
Azerbaycan” ifadesi de kullanılmıştır.
2. Tarihsel Süreç
İran’da yaşayan farklı
milletlerin farklı dönemlerde karşılaştıkları politikaları anlamak için
öncelikle İran’ın özellikle yakın tarihi süreçteki Kavmiyet anlayışını
irdelemek gerekmektedir. Zira İran’daki “Kavmiyet” anlayışı, dönemsel şartlara
bağlı olarak değişkenlik göstermiştir. Pehlevi dönemi İran’ına baktığımızda,
Batı etkisiyle hareket eden Pehlevi rejiminin İran’ın dini boyutunu dikkate
almaması ve Batı kültürünün toplum üzerindeki etkisini iyiden iyiye
hissettirmesi, ülkedeki milliyetçi söylemi yükseltmiş ve “kadim İran” vurgusunu
ön plana çıkarmıştır. Bu nedenle de İran’da azınlık sorunu ve bu konudaki ilk
tartışmalar Pehlevi döneminde ortaya çıkmıştır.1
Pehlevi
öncesi döneme baktığımızda azınlık tartışmalarının belirgin olmamasının en
önemli sebebi ise yerel otoritelerin güçlü olmasıdır. Bayram Sinkaya, İran’da azınlık
sorununun merkezi devlet güçlenmeye başladıktan sonra baş gösterdiğini
vurgulamaktadır.2 Zira yöresel geleneklerle yetişen ve farklı
kültürlere ait İran vatandaşlarının eğitim ve askerlik gibi süreçlerde Farsça
öğrenmesi, İran’da azınlık kavramını yeni bir boyuta taşımıştır. Bu durum bir
taraftan İran’ın faklı bölgelerinden gelen insanların kaynaşmasını sağlarken;
diğer taraftan milli bir bilincin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Dolayısıyla
modern devletin Fars dili ve kültürünün üzerine kurulması azınlık sorununu da
beraberinde getirmiştir. Uluslararası Ortadoğu Barış Araştırmaları Merkezi,
Şiilik ve Kürt Çalışmaları Uzmanı Dr. Kaan Dilek’e göre ise bu hususta asıl can
alıcı mesele, İran kimliğinin bu coğrafyada oluşturduğu kültürel yapı ve siyasal
düzenin “İranlılık” üzerinden şekilleniyor olmasıdır.3 Ayrıca bu
durum birçok etnik grubun İranlı görülmesine neden olduğundan bu grupların
azınlık boyutu gözden kaçırılmaktadır.
İran’ın
azınlık anlayışı yalnızca gayrimüslimlerle sınırlıdır. Resmi olarak yalnızca
gayrimüslimlerin azınlık olarak tanınmasındaki esas nedenin irdelenmesi
hususunda ise farklı değerlendirmeler göze çarpmaktadır. Uluslararası ilişkiler
uzmanı ve İran’ın eski Dışişleri Bakanlığı görevlisi Ahmed Haşimi’ye göre bu
kategoride yer alan azınlıkların yani gayrimüslim azınlıkların sayısı çok azdır.
(Resmi verilere göre yüzde 2’dir.) Azerbaycan Türkleri, Kürtler, Arap, Beluç ve
Türkmenler gibi belli bir coğrafi konumda çoğunluk teşkil etmeyerek, sınır
bölgesinde yaşamadıkları ve sınırın karşı tarafında soydaşları olmadığı için
İran yönetimi tarafından bir tehlike unsuru olarak görülmemektedir.4
Örneğin, Haşimi’ye göre, Tahran ve İsfahan’da yaşayan Ermeni ve Yahudi
toplulukları ve Yezd şehrinde yaşayan Zerdüştiler tehlikeden ziyade, İran İslam
Cumhuriyeti tarafından propaganda için kullanılan dini azınlıklardır. Zira
Tahran yönetimi, bu gruplardan bir vitrin oluşturarak, İran’da hak ve
özgürlüklerin var olduğunu anlatmaya çalışmaktadır. İran’ın yalnızca
gayrimüslimleri azınlık olarak görmesini Turgut Demirtepe ise diğer bir açıdan
İslam Anayasası ile bağlantılı olarak değerlendirmektedir.5
Demirtepe, Şiilik inancına dayalı bu anayasada yurttaşlık tanımlamasında laik
temelden ziyade din temelli bir ayrıma gidildiğini ve burada yurttaşlara etnik
açıdan bakılmadığını belirtmektedir. Bu ayrımın hukuk önünde kesin olarak bir
ayrımcılığı beraberinde getirmediğini vurgulayan Demirtepe, İslam’a dayalı bir
yönetimin kaçınılmaz olarak İslam’a dayalı bir tanımlamayı beraberinde
getirdiğini ifade etmektedir.
1979
Devrimi her ne kadar kapsayıcı bir “ana gövde” gibi lanse edilse de Şah
rejimini devirip başarıya ulaşmasıyla birlikte kontrolü ele alan muhafazakâr
kesim yeni Mollalar, Fars kimliğini merkeze alan Şii üst kimliğine dayalı
ideolojiyi hayata geçirmeye çalışmış ve etnik unsurlara karşı tutumuyla ilgili
Şah rejiminden farklı bir politika benimseyememişlerdir.6 Sinkaya’ya
göre devrim sonrası yönetim, Şah dönemine göre azınlık hakları açısından daha
demokratik bir ortam sunmuş ve bu dönemde azınlıklar kısmen de olsa baskı
altından kurtularak televizyon ve gazete yayını gibi fırsatlar elde
edebilmişlerdir. Ancak bu kısıtlı imkanlar siyasal hak talep etme söylemini
beraberinde getirince, merkezi yönetimin bunu kabul etmesi olanaksız olduğu
için azınlıklar üzerindeki siyasi baskı da giderek artmıştır. Ayrıca İran
milliyetçiliğinin ve hakim Fars dilinin, edebiyatının ve kültürünün İran’da
yaşayan neredeyse tüm etnik grupları kapsamasının, Tahran’ın bu grupları daha
kolay yönetmesine zemin hazırladığını düşünen Dilek, Tahran’ın, İran medeniyet
havzasında yer alan tüm toplulukları İrani olarak gördüğünü vurgulamıştır.
Birçok farklı grup da kendi içinde İran kimliğini benimsemiş ve bununla özdeşleşmiş
durumdadır. Ahmet Haşimi’ye göre farklı azınlık gruplarının sisteme uyum
sağlamasındaki en önemli etkenlerden birincisi, İran’da devlet geleneğinin
köklü olmasıdır. İkinci önemli etken ise, Şii inanç ve anlayışın pekiştirici
bir güce sahip olmasıdır. Örneğin Pehlevi döneminde bütün İranlıların “Aryan”
ırkından olduğunun altını çizen bir milliyetçilik anlayışı vardı. Devrim
sonrası ise bu anlayışın etkisinin azaltılarak onun yerine “Şiilik” anlayışı
yerleştirilmeye çalışılmış ve bunda da başarılı olunmuştur. Ancak Demirtepe,
Moskova’daki (bazı kaynaklara göre 130 bazılarına göre ise 160) etnik grup ile
kıyaslayınca İran’daki farklı azınlık gruplarının rakamsal olarak abartılmaması
gerektiğini ifade etmektedir. İran’da etnik homojenliğin olmadığını ifade eden
Demirtepe’ye göre Moskova’daki etnik gruplar sayıca fazla olmasına rağmen
nüfusun yüzde 80’inin Rus olduğu söylenebilir ancak İran’daki grupların
kendilerini bu denli yoğun Fars kimliği ile tanımladığını söylemek mümkün
değildir. Nitekim sırasıyla İran nüfusun yüzde 30’unu oluşturan Azerbaycan
Türklerinin ve yüzde 10’unu teşkil eden Kürtlerin varlığıyla birlikte, büyük
azınlık grupları İran nüfusunun yüzde 40’ına tekabül etmektedir. Dolayısıyla
etnik bir heterojen yapı söz konusudur. Bu heterojen yapı içerisinde bütünlüğün
nasıl sağlandığına bakmanın daha sağlıklı olacağını belirten Demirtepe, bunun
da Şiilik ile sağlandığını ifade etmektedir. Haşimi’nin konuyla ilgili verdiği
örnek de Demirtepe’nin fikrini destekler niteliktedir. Haşimi’ye göre İran’da
milliyetçi duruşuyla bilinen İran Ulusal Cephesi Genel Başkanı Abdolali Adib
Boroumand, İran’ın toprak bütünlüğünü Şiilik inancına borçlu olduğunu ve İran
Ulusal Cephesi’nin esas üyelik şartlarından birinin Şii inancına ait olması
gerektiğini söylemiştir. Ayrıca BBC Farsça uzmanlarından Massoud Behnoud’a göre
Şiilik, İranlı bir aydın ve entelektüel olmanın en temel şartıdır. Haşimi’ye
göre her iki örnek laikler, azınlıklar ve bilhassa Sünniler tarafından her ne
kadar tepki alsa da aslında bu durum Şiiliğin, İranlılık ve İran
milliyetçiliğinin ayrılmaz bir parçası olduğu gerçeğini yansıtmaktadır.
İran’da
milliyetçi akımlar ve ulus-devlet anlayışının son dönemlerde yükselmesinin
öncelikli nedeni ise okuma yazma ve gazete alım oranlarının 1950 ve 1960’lardan
sonra artmaya başlamasıdır.7 Bu çerçevede paradoksal olarak
modernleşmenin İran halkına yayılması İslam Cumhuriyeti altında olmuştur.
Nitekim 1979 yılına kadar halkın büyük bir çoğunluğu okuma yazma bilmemekteydi.
Okullaşma oranı kadın erkek fark etmeksizin devrimden sonra artmaya
başlamıştır. Bu nedenle de milliyetçi söylemlerin artması İran İslam rejimine
denk gelmiştir. Yukarıda anlatılanlar bağlamında İran’daki Azerbaycan Türkleri
değerlendirildiğinde ise şu tablo ortaya çıkmaktadır:
Öncelikle
Güney Azerbaycan topraklarının uzunca bir süre İran sınırları içerisinde olması
nedeniyle bölgenin etnik ve dini yapısına dair yapılacak bir inceleme için İran
genelinden Güney Azerbaycan özeline inmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Tarihsel sürecin başlangıcına bakıldığında Oğuz Türkleri’nin Selçuklu yönetimi
altında 10. ve 11. yy’da gruplar halinde Azerbaycan’a göç ettikleri
görülmektedir. Bu göçle birlikte bölgede Türk ve Fars unsurlarının karışarak
ortak bir kültür ve edebiyat oluşturduğunu söylemek mümkündür. 10. ve 11.
yy’dan 19. yy’a Azerbaycanlı şairlerin hem Fars hem de Azerbaycan dilinde eser
verdikleri görülmektedir.8 Bölgenin Kuzey ve Güney diye ikiye ayrılması; 1813 yılında Rusya ve İran
arasında imzalanan Gülistan Anlaşması ile İran’ın, Kafkasya’nın büyük bir
kısmını Rusya’ya bırakması, 1828 tarihindeki Türkmençay Anlaşması ile de
Kafkasya’nın tamamından çekilmesi ile gerçekleşmiştir. Bu süre
içerisinde Kuzey Azerbaycan önce Çarlık Rusya’nın boyunduruğunda Kafkas
Azerbaycan’ı, sonra Sovyet Rusyası yönetimi altında Sovyet Azerbaycanı olarak
varlığını sürdürmüştür.
Bölgeye Safevi
Devleti’nden itibaren bakıldığında ise Şah İsmail’in Safavi Devleti, Nadir
Şah’ın Afşar hükümdarlığı ve Kaçar Hanedanlığı dönemlerinde Türkler,
devletlerin hâkim ve kurucu aktörü olmuşlardır. Ancak zamanla yaşanan
gelişmeler neticesinde Aras Nehri’nin kuzeyindeki Azerbaycan Türkleri Rus
yönetimi altına girerken, güneydekiler İran yönetiminin kontrolünde kalmaya
devam etmişlerdir.9 Günümüzde İran’da yaşayan Azerbaycan
Türkleri’nin, Kaçarlar döneminde meydana gelen bu bölünmenin bir parçası
olduklarını söylemek mümkündür. Hemen hemen on asır boyunca İran yönetimini elinde
bulunduran kesim içinde önemli bir konuma sahip olan Azerbaycan
Türkleri’nin Kaçarlar dönemindeki durumundan bahseden M. Emin Resulzade, “Ne
Rusya’daki gibi mahkûm ne de Türkiye’deki gibi hâkim bir millet” olduklarını,
Farslarla hukuk önünde eşit birer vatandaş olarak aynı haklara sahip
olduklarını belirtmiştir. Resulzade ayrıca, Kaçar hükümdarlarının Türk
olmalarına karşın Türklere özel hak ve yetkiler bahşetmediği gibi, Farsların
baskı yapmasına da müsaade etmediklerini belirtmiştir.10 Bu durum
1925 yılına kadar devam etmiş, Kaçar Hanedanlığı’nın yıkılıp Rıza Pehlevi’nin
Şah olmasıyla birlikte İran’da Türk idaresi de son bulmuştur. Bu tarihten sonra
İran’ın farklı coğrafyalarında yaşayan çeşitli Türk unsurları Fars
milliyetçiliğine dayalı İran Devleti’nde azınlık olarak yaşamak durumunda
kalmışlardır. Ancak özellikle Pehlevi dönemi, Farslardan sonra en büyük etnik
grup olan Azerbaycan Türkleri adına sıkıntılı günlerin başladığı dönemdir.
Azerbaycan Türkleri, bu dönemde kendilerine ikinci sınıf vatandaş muamelesi
yapan Şah’ın baskıcı yönetim anlayışına karşı mücadele yürütmüşlerdir.
Pehlevi
dönemine (1925-1979) kısaca bakıldığında İran’da yaşayan Azerbaycan Türkleri, üç farklı kimliğe eğilim
göstermişlerdir. İlk grup Fars dili ve kültürüne uyum sağlama eğilimi taşıyan
gruptur ve bu grup, İran’ın tüm vatandaşlarının tek çatı altında
birleşebileceğine inanmıştır. İkinci grup ise İran kimliğini etnik üstü
nitelikte gören ve bu kimliği, Fars kimliğiyle özdeşleştirmeyen gruptur. Bu
grubun en dikkat çekici özelliği ise, İran Devlet kimliği ve Azerbaycanlı etnik
kimliğini aynı anda savunmuş olmasıdır. Üçüncü ve son grup ise, sosyalist ve
komünist ideolojileri ön plana alarak sınıf kimliğini ortaya çıkarmayı gaye
edinmiştir.11
Pehlevi
hanedanlığının baskıcı yönetim anlayışıyla beraber İran’da yaşayan Azerbaycan
Türkleri, kendi kültür ve geleneklerini sürdürmek adına farklı girişimlerde
bulunmuşlar ve bu doğrultuda 1920 yılında Muhammed Hıyabani önderliğinde
Azadistan Devleti, 1945’te Cafer Pişaveri önderliğinde Azerbaycan Özerk
Hükümetini kurmuşlardır. Ancak bu hükümetler, Tahran’ın sert tepkisiyle
karşılaşarak bir yıl içinde ortadan kaldırılmıştır. Bunların yanı sıra bir
yıllık ömrü olan Azerbaycan Özerk Hükümeti’nde (1945-1946) Türkçe eğitim veren
Tebriz Üniversitesi kurulmuş, Türkçe kitap, dergi ve gazete yayınlanmış ve
Tebriz radyosunun bir yıllık yayın hayatı bile olmuştur.12 Pehlevi
Hanedanlığı’nın 1979 Devrimi’yle son bulmasının ardından Humeyni’nin, bir
kısmını sürgün hayatında planladığı devlet sistemini hayata geçirmesi ve Şii
inancına dayalı olarak kurulan (teokratik) İran İslam Cumhuriyeti’nde Fars
milliyetçiliğine dair uygulamalara devam edilmiştir. 1979 Devrimi’nin ana
aktörlerinden biri olan İran Türkleri/Azerbaycan Türkleri, bu tarihten sonra da
baskıcı uygulamalarla karşı karşıya kalmışlardır.
Ancak
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Azerbaycan’ın bağımsızlığına
kavuşması, İran’daki Azerbaycan Türklerini etkilemiş ve milli kimliklerini
yaşatma ve devam ettirme hususunda daha cesur adımlar atılmasının yolunu
açmıştır. 1990’lı yılların ortalarına gelindiğinde ise İran’daki Türkler
arasında milliyetçilik söylemi hızla yayılmış ve Mahmut Ali Çehreganlı liderliğinde
Güney Azerbaycan Milli Uyanış (Oyanış) Hareketi (GAMOH) kurulmuştur. ABD ve
Avrupa’ya bir takım ziyaretler düzenleyen Çehreganlı, gittiği yerlerde
Türklerin bölgede yaşadığı sıkıntıları anlatmaya çalışmıştır. İran’daki Türkler
ise, İran’ın toprak bütünlüğü ilkesi çerçevesinde bir takım etnik haklar talep
etmişlerdir. Bu amaçla yola çıkan İranlı Türk entelektüeller, İran anayasasının
15. ve 19. maddeleri çerçevesinde hazırladıkları bir takım hakların tanınmasına
dair talep raporunu dönemin Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’ye iletmişlerdir. 4
maddeden oluşan bu kısa hakların içeriği aşağıdaki gibidir:
·
Türklerin
yaşadığı bütün yerleşim merkezlerindeki okullarda Türkçe eğitim yapılması,
·
Radyo
ve televizyonlarda bilimsel ve teknik konularda Farsçayla birlikte Türkçe
programlara da yer verilmesi,
·
Üniversitelerde
Azerbaycan Türkçesinde dil ve edebiyat öğretimine müsaade edilmesi,
·
Çocuklar
ve gençlerin zihinsel gelişiminde Türkçe çocuk edebiyatı yayınına müsaade
edilmesi.13
Yukarıda da
görüldüğü üzere İran’daki Türklerin o dönemde İran yönetiminden talep ettiği
yenilikler, dil ve kültürel alanlarda olmuştur. Zira İran İslam Cumhuriyeti
Anayasası’nın 19. maddesinde herhangi bir etnik grup veya kabileye dâhil olan
tüm bireylerin eşit haklardan faydalanabileceği, bunun yanında renk, ırk ve dil
gibi faktörlerin herhangi bir ayrıcalık bahşetmeyeceği hususunda garanti
verilmiştir.14 Anayasanın 15. maddesinde ise, Farsçanın resmi dil
ilan edilmesinin yanı sıra, okullarda Farsçanın yanında bölgesel ve kabile
dillerinin kullanılmasına da müsaade edilmiştir.15 Tüm
bunlarla birlikte Anayasada tanınan hakların uygulamasına dair
yayımlanan makale ve dergilerde İran hükümetinin konuya yaklaşımı ve eksikleri
uygun bir üslupla değerlendirilmeye çalışılmaktadır.16
2.1. İran Azerbaycanı’nın Coğrafi Konumu ve Özellikleri
İran Azerbaycan’ı olarak da
adlandırılan Güney Azerbaycan; kuzeyde Aras Nehri, batıda Doğu Anadolu, güneyde
İran’ın Kürt bölgesi ve Hamse, doğuda Talış ve Muğan Dağları ile sınırlı ve
Azerbaycan Türkleri ile meskûn, Azerbaycan, Hindistan, Anadolu, Kafkasya ve
İran yolları üzerinde olması bakımından stratejik önemi olan bir bölgedir.
Güney Azerbaycan, elverişli iklimi, yeterli yağış alması sebebiyle İran’ın en
verimli tarım alanlarına sahiptir. Aynı zamanda önemli bir hayvancılık
merkezidir. Genel olarak Azerbaycan Türkleri’nin yoğun olduğu yerleri Güney
Azerbaycan’ın (İran sınırı içerisinde) Doğu Azerbaycan İli (Province), Batı
Azerbaycan İli, Erdebil İli, Zencan, Hemedan, Astara ve Gazvin şeklinde
sıralamak mümkündür.
Bugün İran’da yaşayan Azerbaycan Türklerinin
nüfusu resmi makamların ayrıntılı bir şekilde paylaşmaması nedeniyle tam olarak
bilinmemektedir. Ancak resmi istatistiklere dayanarak Azerbaycan Türklerinin
İran toplam nüfusunun yüzde 40’nı oluşturduğunu ve bunun da dünyadaki Azeri
nüfusunun yüzde 75’ini oluşturduğunu söylemek mümkündür.17 Öte
yandan CIA World Factbook tahminlerine göre İran Azerbaycanlıları, nüfusun
yüzde 24’ünü oluştururken bu rakam 16 milyona tekabül etmektedir.18
BM İnsan Hakları Raporuna göre ise İran’da yaklaşık 30 milyon Azerbaycan Türkü
var iken19, bir diğer kaynak 18 milyon olduğunu belirtmektedir.20
Ayrıca ülkenin mezhepsel olarak Şiiliği tercih etmesi ve Şiiliğin hâkim olması,
Azerbaycan Türklerinin hemen hemen hepsinin Şii olmasına neden olmuştur.
3. Azerbaycan Türkler’nin İran’daki Konumu ve Kimlik Sorunu
Öncelikle bugün İran’da
“Azeri” kelimesinin kimi nitelediğine dair tartışmalar devam etmektedir. Azeri
ifadesi daha çok Türkiye ve Kuzey Azerbaycan’da kullanılmaktadır. Ancak İran
Azerbaycanlıları için ise genelde Türk ifadesi kullanılmaktadır. Torkha-ye
İran, bugün İran coğrafyasında “İran Türkleri” anlamına gelmektedir ve bu ifade
İran’da öncelikle Azerbaycan Türkleri için kullanılmaktadır.21 Devrimden
sonra ise İran yönetimi, etnik farklılıkları Fars kimliği altında eritmek
amacıyla ‘’Azerbaycan Türkleri’nin’’ Fars ırkının bir kolu olduğu savını ileri
sürmüşlerdir.22 Geçmişte ise İran’daki İran Azerbaycanlılar,
Kızılbaş olarak adlandırılmaktaydı. Kızılbaş aşiretlerin 1590’a kadar Şiraz,
Dhu’l Kadr, Yazd, Afşar, Herat ve Şamlu gibi bölgeleri kontrol etmesi23
Azerbaycan Türkleri’nin İran’da ne kadar yaygın olduğunu göstermektedir. Öyle
ki, Kızılbaşların ülke geneline yayılmış olması bir döneme kadar İran’da
yaşayan herkesin Kızılbaş olarak bilinmesine neden olmuştur.24
Nitekim Pehlevilerden önceki dönemlerde Azericenin İran’daki etkisinin çok açık
bir şekilde görüldüğünü söylemek mümkün. Örneğin İran’da bürokrasi dili Farsça
iken Azeri dili mahkemelerde daha fazla kullanılmaktaydı. Bu durum Tebriz,
Kazvin ve İsfahan gibi büyük şehirlerde de dilin kullanılmasını sağlamıştı.25
Azericenin ülkede yaygın olduğunu gösteren bir diğer unsur 1607 yılında
Carmelites’in raporu idi.26 Rapora göre Şah Abbas I, idari amirler,
askerler ve ülkenin geneli Türkçe konuşurken sıradan halk Farsça konuşmaktaydı.
İran’ın
farklı şehirlerinde Türklük-Azerbaycanlılık kimliği, merkeze uzaklık, tarihi
boyut, ekonomi, sosyal yaşam şartları nedeniyle farklı bir durumdadır. İran’da
yaşayan Azerbaycan Türkleri’nin çoğu İran’ı ve tarihinin oluşmasında
kendilerini önemli bir temel unsur olarak görmektedirler.27 Yukarıda
da belirtildiği üzere çoğunluğu Anadolu’dan giden Kızılbaşların ülke geneline
yayılmasıyla birlikte dinsel anlamda Şiiliğe dönüşüm başlamıştır. Ancak 1990
sonrası gelişmeler İran’da yeni kimlik algılarını da beraberinde getirmiştir.
Bu kapsamda geleneksel olarak bir Şii Fars kendini Şafii bir Kürt ile kardeş
görmezken, entelektüel Fars milliyetçiliği Kürtleri etnik-ırksal kardeş görme
eğilimindedir. Buna mukabil yeni gelişen Azerbaycanlı Türk milliyetçisi genç kimlik,
kendisini Türkiye ve Azerbaycan’a kardeş görme eğilimindedir.28
İran’daki
Azerbaycan Türkleri’nin konumu ve yönetime bakış açısı ayrışabilmektedir. Bu
bağlamda bazı Azerbaycan Türkleri mevcut Tahran yönetiminden yakınmasına
rağmen, birçok Azerbaycan Türkü ikinci sınıf olarak görülmemekte ve diğer
azınlıklara göre İran sosyal hayatına, iş hayatına ve politikasına daha fazla
entegre olmuş durumdadır. Bu durum ise tarihsel bir dayanağa sahiptir. Örneğin
İran İslam Cumhuriyeti’nin öncülerinin başında Azerbaycan Türklerinin geldiğini
söylemek mümkündür. Bu grup Ayetullah Musevi-Erdebili, Khoyi, Hamaney ve Halhali’yi
içermektedir. Ayrıca Hamaney İslam Cumhuriyeti’nin Başbakanlık makamına ilk
olarak Azeri Mehdi Bazergani’yi atamıştır. Bu grubun varlığı ve Azeri Türk
nüfusunun devrimdeki rolü dolayısıyla İslam ve İran kimliğinin Azeri kimliğiyle
harmanlandığı düşünülmektedir.29
Öte yandan
Pehlevi döneminde, Ruhani elitlerin Azerbaycan Türkü olan üyeleri örneğin Musevi-Erdebili
ve Halhali sürekli olarak kamuoyunda Azericeyi kullanmışlar ve kolektif
kimliğin canlı kalmasını sağlamışlardır. Esasında bu liderler Azerbaycan
Türklüğüne dair bir kimlik oluşturmaktan ziyade Farsça konuşamamalarından ötürü
ve Azeri kitlelerine ulaşmak için Azerice konuşmuşlardır. Böylece Azerbaycan
Türk kimliğinin oluşması ve güçlenmesinin ilk basamağını oluşturmuşlardır.30
Bu durum Farsça dışında Azericenin de kamuoyunda açıkça konuşulmasının önünü
açmıştır. Azerbaycan Türkleri’nin çoğu her ne kadar İran yönetimini ve
kültürünü benimsemiş olsa da kendi kimliklerinin de farkında olduğunu söylemek
mümkündür.
İran
yönetiminin Azerbaycan Türklerine yönelik ayrımcı politikaları vardır ki,
uluslararası organizasyonlar bunun önemli bir problem olduğuna dair uyarılarda
bulunmaktadırlar. Örneğin azınlık Azerbaycan Türkleri, özellikle kültürel
alanda ayrımcılıkla karşılaşmaktadırlar. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün
raporuna göre İran yönetiminde okullarda Azeri dilinin öğretilmesi için
herhangi bir uygulama mevcut olmamasının yanı sıra üniversitelerde Azeri dili
ile ilgili enstitüler de bulunmamaktadır. Ancak diğer yandan az da olsa Ermeni
azınlıkların bu gibi enstitülere sahip olduğu görülmektedir. Bu kapsamda Azeri
Türkler, kendilerinin yoğun olduğu bölgelerde Arapça yerine Azericenin ikinci
resmi dil olması için girişimlerde bulunmuşlardır.31
Ayrıca
1979’dan günümüze kadar İran’daki Şia merkezli totaliter sistemin son yıllarda ideolojik
olarak zayıflaması kimlik düzeyinde İranlılık olgusuna ciddi darbeler
vurmuştur. İran İslam Cumhuriyeti’nin kendi siyasal uygulamalarını Şia yorumuna
dayandırması sonucu rejimin meşruiyet sorunu ile karşılaşması Şiiliğin ülke
içinde birleştirici faktör olma özelliğini zayıflatmaktadır. Şii İslam’ın
siyasi anlamda güçsüz hale gelmesi genel olarak İranlılık kimliğine de
yansımaktadır. Bu durum Şia’yı tarihi süreç içinde İran’da yaygınlaştıran ve
mevcut Farslılık temeline dayanan iktidarın yönetim vizyonunu paylaşmayan
Azerbaycanlıların İranlılık algısını değiştirmektedir.32 Bu ise
Güney Azerbaycan Türkleri açısından bir ikilem yaratmaktadır. Diğer bir deyişle
sistemle bütünleşme ve sistemden ayrılma eğilimleri bir arada yaşanmaktadır.
Dolayısıyla Güney Azerbaycan Türkleri’nin sistem içinde yer almasında ortak
mezhep olan Şiilik unsuru bir ölçüde etkin olurken, özel anlamda âdem-i
merkeziyetçilik, genel anlamda da İranlılık olgusu Güney Azerbaycan Türk milli
hareketine yön veren asıl unsurları teşkil etmektedir.
İran’da
Güney Azerbaycanlıların kendi kimlik bilinçlerine sahip olduklarını gösteren
gelişmelerin yaşandığını söylemek mümkün. Örneğin 1990’lı yılların başlarında
İran hükümeti demografik ihtiyaçları gerekçe göstererek sıkça eyalet isimlerini
ve sınırlarını değiştirmiştir. O döneme kadar Türk nüfusun yoğun olarak
yaşadığı ve kendi adını taşıyan Doğu Azerbaycan ve Batı Azerbaycan adlı iki
eyalet mevcuttu. Hükümet, 1993 yılında aldığı bir kararla Doğu Azerbaycan’ın
bir kısmını bölerek yeni bir eyalet oluşturmak istemişti. Bu yeni birimde
Türkler, etnik Farsların daha yoğun olduğu bir coğrafyada kalacak ve buraya da
Sabalan adı verilecekti. Karara Türk öğrenciler, Tahran yönetimine
gönderdikleri mektuplarla itiraz ettiler. Tahran yönetimi protestoların
yoğunluğu karşısında geri adım atsa da bu kez eyaletin adını Erdebil olarak
değiştirmiştir. Bu durum Azerbaycan Türkleri’nin ülkedeki güçlü konumunu da
göstermektedir. Ancak yapılan itirazları salt isim ve kimliğe bağlı
değerlendirme yanıltıcıdır. Nitekim itirazlar içerisinde ekonomik ve sosyal
açıdan üretken olan eyalet ve şehirlerin yeni yasayla potansiyellerini
kaybettikleri özellikle vurgulanmıştır. Yine protestolar süresince öğrenciler
İran kimliği ile İslami değerlere olan bağlılıklarını sıklıkla tekrar etmiş ve
İran hükümetinin, Güney Azerbaycan Türkleri’ne daha rahat imkânlar sunmasının dini
bir yükümlülük olduğunu ifade etmişlerdir. 1994 yılında alınan nihai kararla
Doğu Azerbaycan, Batı Azerbaycan, Erdebil ve Urumiye olmak üzere dört eyalet
kurulmuştur.33 Diğer yandan İran medyasında Azerbaycan Türklerini
küçük gören paylaşımların yapılması da Azerbaycan Türkleri tarafından sert bir
şekilde karşılanmıştır. Örneğin Mayıs 2006’da Kuzeybatı illerinde binlerce
kişinin katıldığı gösteri, devlete yakın bir gazetenin Azerbaycan Türkleri’ni
hamam böcekleriyle kıyaslayan karikatürü basması nedeniyle başlamıştır.34
Son olarak 2015 Kasım ayında İran devlet televizyonunda “Fitile” adlı komedi
programında Azerbaycan Türklerine hakaret edilmesi de ülkedeki Azerbaycan
Türklerinin tepkisini çekmiş ve başta Tebriz olmak üzere Azerbaycan Türklerinin
yoğunlukta olduğu Urumiye ve Zencan gibi kentlerde protestolar düzenlenmiştir.
Gösterilerde ise “Azerbaycan yıkılmaz. Türkün beli bükülmez” ve “Haray haray
men Türkem” (Haykırıyorum Haykırıyorum Ben Türküm) vb. sloganlar atılmıştır.35
3.1. İran’da Yaşayan Azerbaycan Türkleri Arasında Milliyetçilik
Nasıl ve Neden Yükselmiştir?
Azerbaycan Türkleri’nin
ağırlıklı olarak Şii Müslümanlar olması ve yönetime dini açıdan yakınlık
hissetmeleri hükümete muhalif olmalarını engellemektedir. Bu bağın güçlenmesini
birçok ruhani liderin Azerbaycan Türklerinden olması da sağlamaktadır. Diğer
bir faktör olarak İran yani Fars kültürüne olan yakınlık ve Ruslara karşı
yaşanan ortak tarihsel geçmiş de ilişkinin güçlenmesini sağlamaktadır. Ayrıca
1947’de Azerbaycan Cumhuriyeti’nin çökmesi özellikle Güney Azerbaycan Türkleri
arasında Azeri milliyetçiliğinin siyasi tutarlılığını ve yönünü kaybetmesi
anlamına gelmektedir.36 Ancak bunlara rağmen Azeri Türkler arasında
“milliyetçi” bir anlayışın oluştuğunu ve özellikle yeni kuşaklarda ana akıma
dönüştüğünü söylemek mümkündür. Ayrıca Demirtepe’ye göre devrimin ardından
artan okuma oranı ve modernleşmeden dolayı devrimin öncüleri arasında
çözülmelerin olması ve yeni jenerasyonun eğitimli olması sistemin
sorgulanmasına ve sistemden uzaklaşmaya neden olmaktadır.37 Bu da
milliyetçi söylemlere alanlar açmaktadır.
Öncelikle
Sovyetlerin 1945’lerde Azerbaycan Türkleri arasında milliyetçiliğin yayılmasına
izin vermesi ve hatta bir Azerbaycan devletinin kurulmasını desteklemesi
Azerbaycan Türkleri arasında milliyetçiliğin güçlenmesini sağlamıştır.
Demirtepe yükselen milliyetçilikleri şu şekilde değerlendirmektedir:
Devrimin sorgulanması
ışığında rejimin kimliği İslam olduğu için ona karşı bir tutum
sergilenmektedir. İslam kimliğinin dışında bireylerin tutunabileceği etnik,
milli, dil ve dini kimlikler vardır. Bu çerçevede kaçınılmaz olarak Azeri ve
Farslılık gibi kimlikler daha fazla güçlenmektedir. Örneğin Azeri kimliğinin
günümüze kıyasla 1979 ve 1980’lerde daha zayıf olduğunu söylemek mümkün. Bunun
da nedeni milli kimlikten ziyade Şiiliğin bu süreçte daha güçlü olmasıdır. Bu
süreçte ortaya çıkan milli hareketler zaten Şiilik ile eklektik bir ilişki
içerisindedir. Günümüzde ise insanlar muhalif olurken devletin kimliğine yani
Şiiliğe muhalif olmaktadırlar. Burada Şiilikten dolayı köklerine dönmek isteyen
halk etnik kimlikleriyle karşılaşmakta ve buna bağlanmaktadırlar. Ancak buna
rağmen sistemin başarısız olduğu söylenemez ve nitekim nüfusun yarısının Şiilik
inancına bağlılığı devam etmektedir.38
Öte yandan
İran milliyetçiliğinin başlangıcı olarak kabul edilen Meşrutiyet Devrimi aynı
zamanda Güney Azerbaycan’daki milliyetçiliğin başlamasına neden olmuştur.
Örneğin bu isyan döneminde Azerbaycanlılar kendi milliyetçiliklerini
vurgulayarak bu kapsamda Türkçe’nin ana dil olmasını, Azerbaycan’ın ana vatan
olmasını istemişlerdir. Ancak diğer taraftan bazı Azerbaycanlı entelektüeller
İran milliyetçiliğini desteklemişlerdir. Bu kapsamda Nasib Nasibzade Azerbaycan
ulus fikrinin oluşumunu şu şekilde anlatmaktadır:
19.yy’dan önce Rusya
İmparatorluğu de jure olarak Kaçarların parçası, de facto olarak bağımsız olan
Kuzey Azerbaycan’ı işgal etti. Kuzey ve Güney Azerbaycan 1930’lara kadar yakın
ilişki içinde olmasına rağmen tarihsel olarak ayrı yollarda geliştiler. Kuzey
Azerbaycan’ın Rusya İmparatorluğuna dâhil olması Azerbaycan Türklerinin
–özellikle kültürel açıdan- kendilerinin farkına varmasında önemli rol oynadı.
Bu farklılıklar dilde, dinde, mantıkta, tüketimde ve tarihsel kökenlerde daha
belirgindi. Diğer taraftan Kuzey Azerbaycan fiziksel sistemleri, petrol
işletmesi ve diğer doğal kaynakları üzerinde sıkı bir yönetimin kurulması
açısından Rus İmparatorluğu’nun kolonisi haline geldi. Osmanlı Türkleri ile
olan dini ve etnik yakınlık yüzünden, Rusya Kuzey Azerbaycan üzerinde özel
yönetim kurdu ki, bu yönetim herhangi bir ulusal hareketlenme sinyaline dahi
baskı uygulamaktaydı. Bu baskılara rağmen ulusal ayaklanmalar-kıpırdanmalar
Güney’e göre Kuzey’de daha erken başlamıştır.39
Nasibzade
Kuzey Azerbaycan’daki ulusal hareketlenmeyi üç adımla açıklamaktadır:
1- 1905-1917 arasında
kültürel özerklik isteği,
2- 1917-18 arasında
ulusal-sınır özerklik talebi,
3- 1918’den itibaren ulusal
bağımsızlık mücadelesi.40
Nitekim
1918‘de Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin bağımsız olarak kurulması resmi
olarak Azerbaycan Türkleri’nin bağımsız ulus olduğunu sembolleştirmiştir. Bu
süre boyunca Güney Azerbaycan’daki bazı faktörler –tarihsel geçmiş, Şiilik
yönünden dini bağlantı, kültürel yakınlık, Fars dilinin tarihsel geleneği ve
edebiyatı, Azerbaycan Türkleri ve Farslar arasındaki diğer bağlantılar-
İran’daki Azerbaycan Türkleri arasındaki ulusal hareketlenmeyi yavaşlatmıştır.
Ayrıca Rusların İran’a karşı saldırgan faaliyetleri Farslılar arasında olduğu
kadar Kesrevi, Kazımzade ve Rızazade gibi Azerbaycan Türkleri arasında
Pan-İrancılığın ana teorisyenlerini çıkarmıştır. Ancak 1991 yılında Azerbaycan
Cumhuriyeti’nin Sovyet Rusya’dan bağımsızlığını almasıyla, İran’daki Azerbaycan
Türkleri arasında milliyetçiliğin yükselişi ve kültürel ve dilsel hakları
isteme birçok Azerbaycan Türk’ünün önceliği haline gelmiştir.41 İran
Meclisi’ndeki Azerbaycan Türkü yetkililer kültürel ve dil haklarını savunmaya
ve bazı entelektüeller Farsça yerine Azerice yazmaya başlamıştır. Özellikle
Tebriz’de Azerice gazeteler basılmış ve İran ve Azerbaycan arasında transit
geçişler resmi olarak açılmıştır.42 Bu kapsamda İran’daki Azerbaycan
Türkleri arasında milliyetçiliğin yükselmesini sağlayan önemli domino
taşlarından biri de Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte
ülke İranlı Azerbaycan Türklerinin başlattığı gösterilerdir. Ancak
bağımsızlığını tetikleyen önemli nedenleri Azerbaycan’ın İran’daki diğer
eyaletlere göre fazla vergi vermesine rağmen aynı oranda karşılığını alamaması,
Azerbaycan Türkçesinin resmi olarak öğretilmemesi ve resmi kurumlarda
konuşulmasına izin verilmemesi ve artan Farslılaştırma politikasından
rahatsızlık duyulması şeklinde sıralamak mümkündür.
Öte
taraftan uydulardan Türk kanallarının izlenmesi İranlı Azerbaycan Türkleri
arasında kimlik bilincinin uyanmasına yol açan başka bir etkendir. Bu uyanış
yeni organizasyonların oluşumuna yol açmıştır. Bunun en önemli örneği, ilerde
daha ayrıntılı olarak ele alınacak olan Güney Azerbaycan Ulusal Uyanışı (GAMOH)
organizasyonudur. GAMOH 1995 yılında Mahmud Ali Çehreganlı tarafından kurulmuş
ve günümüzde de faaliyetlerine devam etmektedir. GAMOH Fars milliyetçiliğine
karşı olmakla birlikte Azerbaycan Türkleri için daha fazla kültürel hak
talebinde bulunmakta ve hatta gelecekte Azerbaycan Türklerinin kendilerine ait
bayrak ve parlamentonun olacağı federasyon istemektedirler. Faaliyetlerini
gizli yürüten GAMOH üyeleri, başkanları Çehreganlı dâhil olmak üzere İran’ın
güvenlik güçleri tarafından sık sık tutuklanmış veya taciz edilmişlerdi. Hatta
2006 Mart ayında Bakü’de ikincisi düzenlenen Dünya Azerbaycan Kongresi’ne
katılan bazı GAMOH üyeleri Tebriz’de hapse atılmış ve ardından Nisan ayında
İranlı Azerbaycan Türklerinin gazetesi Navid Azerbaycan yasaklanmıştı.43
3.2. Azerbaycan Türkleri’nin İran’daki Faaliyetleri
Azerbaycan Türklerinin
kültürel ve dilsel faaliyetlerinin 1880’lere dayandığını söylemek mümkündür.
Örneğin 1875’te Azerbaycanlı kimliğine sahip çıkan bir yayın olarak “Ekinci”
yayımlanmaya başlamıştır. İslami çevreler Farsça dışında bir dille, Ruslar
da Rusça dışında bir dille yayınlandığı için itiraz etmişlerdir. Daha sonra
ortaya çıkan 1877 Rus-Osmanlı Savaşı nedeniyle Rusya, Türkçe gazete
çıkarılmasını yasaklayarak Ekinci’yi kapatmıştır.44 Ancak bu durum
Azerbaycan Türklerini durduramamıştır, öyle ki, esas gelişmelerin Pehleviler
Dönemi’nde ve özellikle 1990 sonrasında İran’da siyasal, kültürel ve edebiyat
alanında arttığını söylemek mümkündür.
Öncelikle
Şah’ın yönetimden ayrılmasından sonra ülkede başta Azerice, Ermenice ve Kürtçe
olmak üzere Farsçadan ayrı dillerde basımlar yapılmıştır. Bu kapsamda “Ulduz”
olarak adlandırılan Azeri dilinde ilk defa gazete basılmıştır. Öte yandan
günümüze kadar basımı devam eden Azerice ve Farsça makalelerin yazıldığı bir
diğer önemli dergi “Varlık” hayata geçirilmiştir. Varlık kendi
dillerinin Azerice ve kimliklerinin Azeri olduğunu açıkça belirtmesine karşılık
devlet kimliklerinin İran olduğunu ve diğer İranlılarla ortak bir kültür
paylaştıklarını ifade etmektedir. Ayrıca yeni rejim altında etnik kültür ve
özgürlüklere izin verilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Bu bağlamda, Kuzey
Azerbaycanlı Bahtiyar Vahabzade’nin “Anadil” adlı şiirinin basılması Kuzey ile
ortak etnik bir ilişkiye ve kültürel aktiviteler hakkında farkındalığa sahip
olduklarını göstermektedir. 45
Ayrıca Güney
Azerbaycan kimliğini ayrı bir kimlik olarak kabul edenlerin yanı sıra İran
ulusal birlik ve kimliğinin destekçileri ve İran’ın orijin olarak Azerbaycan
Türklerinden geldiğini de düşünenler vardı. Bunlardan en önemlisi Ahmed Kesrevi
(1890-1945)’dir. Kesrevi İran’ın orijin olarak Azerbaycan Türklerinden
geldiğini kanıtlamaya çalışmıştır. Öyle ki Ervand Abrahamian’a göre, Kesrevi
“İran’daki ulusal birleşme sorunuyla ilgilenen ve çözmeye çalışan tek
entelektüel” idi. Eğitimli İranlılar Kesrevi’nin milliyetçi görüşlerine saygı
duyarken, İran dışındakiler Kesrevi’nin İran’da yaşayan Azerbaycan Türkleri’nin
Pan-Türkist yapılanmasına meydan okuması nedeniyle hoşlanmamaktaydı. İran’da
yaşayan Azerbaycan Türkleri’nin kendi dillerizerindeki
ünlü çalışmasında, günümüzdeki Türkçe dilinin Selçuklular yönetimi döneminde
yani 11. yüzyılda konuşulan Azerice’den doğduğunu belirtmektedir. Bu fikrini
Türklüğe ihanet olarak değerlendiren Pan-Türkistler, provoke olmuş ve özellikle
de Bakü’dekiler Kesrevi’yi aşağılayan ve itibarını düşürecek eylemler
başlatmışlardı.46
Diğer
yandan İslam Cumhuriyeti’nin kurulduğu süreçte Azerbaycan Türkü öğrencileri
İran yönetimine mektuplar yazarak kendilerinin farkında olduklarını
belirtmişlerdir. Mektupta geçen: “Bu süreçte artık iki dilli bir eğitimin
verilmesinin zamanı geldi. Bu bizim birliğimizi bozacak bir şey değildir. Çünkü
birliğimiz Fars dilinden ziyade İranlı Müslümanların görevleri sayesinde
sağlanmaktadır. Eğer kültürel, dini ve diğer talepler düşünülmez ise bazı
istenmeyen durumlar ortaya çıkacaktır» şeklindeki ifadeler bunu
kanıtlamaktadır.47 Bu farkındalığı ispatlayan bir diğer kanıt ise
1990’nın ilk yarısında İran’da Azerice literatürün doğmasıdır. Birçok yazar,
Arapça harfleri Azericeye uygun olması için uyarlayarak Azericenin okunuşunu
kolaylaştırmayı sağlamıştır. Böylece okuyucu sayısı artmış ve Azeri dilinin
yazarak gelişmesi sağlanmıştır. Bu süreçte birkaç yeni Azerice sözlük ve dil
bilgisi kitabı basılmıştır. Bu sözlükler Azerice Kiril alfabesinde yazılan
kelimeleri Arapçaya çeviren bölümleri de içermekteydi. Bu durum Azerbaycan
Cumhuriyeti’nde basılan kitapların okunmasına olan ilgiyi göstermektedir.
1991’den
1992’ye kadar İran’daki gazetelerin birkaçında –Keyhan, Ettela’at- Azerice
bölümler mevcuttu. 1991 sonuna doğru rejim düzenli olarak Yol dergisinin
Azerice basılmasına izin verdi. Her bir Yol dergisine sözlük sayfası eklenerek
Azerice kelimelerin Farsça çevirilerine yer verilmekteydi. Bu durum Yol
yazarlarının Azerbaycan Cumhuriyeti’nde basılan kitap ve makaleleri
okuduklarını ve böylece modern akademik kullanımlarını oluşturduklarını
göstermekteydi. Yol aynı zamanda çocuk ekine de sahipti. Bu da oyunlar ve hikâyeler
aracılığıyla Azerice okumayı ve öğrenmeyi teşvik etmekteydi. İran’daki
Azerbaycan Türkleri arasında “Yol” çok popülerdi, ancak 2 yıl sonra rejim
kendisini tehdit ettiğini düşünerek basımını durdurdu. İslam Cumhuriyeti
altında Azericenin kamusal alanda kullanımı yaygınlaşmasına rağmen, resmi
açıklamaların içeriği hala katı bir şekilde kontrol edilmekteydi. Hatta
Azerbaycan Türkü olmayanlar ve Fars kültürünü daha çok benimseyen Azerbaycan
Türkleri ülkedeki resmi yayınları yapmaktaydı. Örneğin Varlık’ta Hüseyin Kuli
Salami, Tebriz Radyosu’nun yayın dilini “karma (pidgin) Azerbaycan” şeklinde
adlandırarak eleştirmiştir. Salami, yayında kullanılan cümlelerin Farsça cümle
yapısına göre kurulduğunu ve Azeri ve Farsi kelimelerin karıştırılarak
kullanıldığını ifade etmeye çalışmıştır.48
Siyaset
alanında ise Azerbaycan Türkleri sürekli olarak etkili olmaya çalışmışlar ve bu
alanda birtakım adımlar atmışlardır. Örneğin 1945’te Azerbaycan hükümeti
kurulmuş ancak Tahran bu oluşumu kanlı şekilde bastırmıştır. İran merkezi
yönetiminin tüm baskılarına rağmen, özellikle devrimden sonra siyasi
hareketlerin arttığını gözlemlemek mümkündür. Yukarıda da değinildiği üzere
Azerbaycan Türkleri, İslam Devrimi’nin gerçekleşmesinde önemli katkıda
bulunmuştur. Ancak rejimin kurulup güçlenmesinin ardından otoriter bir düzene
geçiş Azerbaycan Türkü liderler ile Ruhani lider Humeyni arasında çatışmalara
neden olmuştur. Örneğin devrimden sonra Humeyni destekçilerinin İran’da İslam
Cumhuriyeti Partisi kurmasının ardından, Azerbaycan’da da bölgeselliğe ve
Azerbaycan’a vurgu yapan Ayetullah Şeriatmedari destekçileri de Müslüman Halkın
Cumhuriyeti Partisini (MHCP) kurmuştur. Bu parti her ne kadar bütün etnik
grupları üyelik için teşvik etse de, esas olarak Güney Azerbaycan illerinden
kişileri barındırmaktaydı. MHCP parti programında birleşik İran içindeki etnik
grupların haklarını genişletme yer almaktaydı. Programa göre İran’daki illerin
kendi parlamentosuna sahip olması ve sadece Azerbaycan Türklerinin değil diğer
azınlık grupların da haklarının genişletilmesi gerekmekteydi. MHCP’nin resmi
gazetesinin dili Farsça olmasına rağmen Azerbaycan Türklerinin sorunlarıyla
ilgilenmekteydi. Parti bütün İran’ı içermeyi amaçlamaktaydı. Ancak Güney
Azerbaycan illerinden çok daha aktif ve İran’daki adem-i merkeziyetçiliğiyle
ilgili sorunlara daha fazla odaklanmaktaydı.
Buradaki en
önemli dini ve siyasi figür Ayetullah Şeriatmedari’dir. Şeriatmedari, 1979 İran
Devrimi’nin en önemli ve etkin destekleyicilerinden birisi olarak öne çıkmıştır.
Zira Şeriatmedari’nin mülâkatlarda ortaya koyduğu fikirler; geleneksel tarzda
yetişmiş yüksek dereceli bir Şiî din âliminin düşünceleri olarak
değerlendirilmekle birlikte onun İran İslâm Devrimi esnasında ısrarla
vurguladığı siyasî düşünce, din sınıfını teşkil eden ulemanın doğrudan
politikaya girmemesi yönündeydi. Kendisi 1906-1907 İran Anayasası’nda
benimsenen Müctehidler Heyeti’nin çıkaracağı kanunların dinî kurallara uygun
olup olmadığını denetlemesi ve gerektiğinde aykırı hususları veto edebilmesi
esasını tercih edenler arasında yer alıyordu. Bu sebeple düşünceleri, inkılâbın
gerçekleştirilmesinden sonra siyasetle meşgul olmak isteyen din sınıfının
fikirlerine karşıydı. Diğer taraftan İslâm inkılâbı döneminde Şerîatmedârî
doğrudan politikaya girmekten ve resmî görev almaktan kaçınmasına rağmen
fikirleri, Güney Azerbaycan’da kurulan ve liberal bir söyleme sahip Hizb-i
Cumhûrî-i İslâmî tarafından ortaya kondu ve Azerbaycan millî hareketi bu parti
çerçevesinde şekillendi. Başta Humeynî olmak üzere velâyet-i fakihi
benimseyenler, bu dönemde kendilerine muhalif saydıkları Şerîatmedârî’ye ve
taraftarlarına karşı baskılarını sürdürdüler. Yapılan referandumda halk Humeynî
yanlılarının getirdiği anayasayı büyük çoğunlukla onayladı. Buna bağlı olarak
Güney Azerbaycan Müslüman Halk Partisi kendini feshetmeye mecbur edildi. Nisan
1982’de Şerîatmedârî’nin damadı, daha önce idam edilen bakanlardan Kutubzâde
ile ilişkisinin olduğu ileri sürülerek hapse atıldı. Şerîatmedârî aleyhinde
başlatılan kampanyada parlamento üyeleri ve mensubu olduğu ulema sınıf, onu
yeni kurulan İran İslâm Cumhuriyeti’ne açıktan düşman olmakla suçladı. 1982’de
Humeynî’ye karşı düzenlenen bir plan içinde yer aldığı iddiasıyla Âyetullah
Burûcirdî’nin ölümünün ardından kullandığı “âyetullah el-uzmâ” unvanı
kendisinden geri alındı.
Öte yandan
1979 yılında İslam Cumhuriyeti Anayasası’nın taslağı için seçilen Uzmanlar
Meclisi seçimi Şeriatmedari’nin takipçileri arasında da ayrışmalara yol
açmıştı. Örneğin, Şeriatmedari, yukarıda da belirtildiği üzere, anayasanın
seçilmiş bir meclis yerine komisyon tarafından hazırlanmasına karşı olduğu için
seçimin boykot edilmesi gerektiğini belirtmekteydi. Ayrıca Şeriatmedari,
anayasanın merkezileşmeye yönelmesine karşılık daha çok yerel yönetimin ön
plana çıkmasını istemekteydi. Çünkü Velayet-i Fakih de merkezileşen güç
insanlardan egemenliklerini zorla alıkoyma anlamına gelmekteydi. Bu durum
Azerbaycan Türklerinin çıkarlarına da ters düştüğü için bir kısmı 2 Aralık’ta
anayasal referandumu boykot ettiler. Aralık ayı boyunca süren bu protestolar
Şeriatmedari’nin itidal çağrısıyla sona erdi.49 Diğer yandan Güney
Azerbaycan Müslüman Halk Partisi’nin yerel kanadı Azerbaycan Türkleri ise
seçime katılımı önemli bulmakta ve sınırlı da olsa bölgesel hakların elde
edileceğini ve kendi adaylarını seçebileceklerini düşünmekteydiler. Bu nedenle
de Uzmanlar Meclisi’nin toplanması sırasında partinin Azerbaycan Türkü kanadı
aktif olarak İller Meclisi’nin Tahran’daki meclisin bir bölümü olarak
kurulmasını desteklediler. Referandumdan sonra Şeriatmedari’nin Kum’daki evinin
Devrim Muhafızları tarafından basılması ise Tebriz’de kitlesel gösterilerin
yayılarak artmasına neden oldu.50
1979’da
yeni rejim altında gerçekleşen en önemli organizasyon Azerbaycan Konseyi yani Encümen-i
Azerbaycan idi. Konseyin manifestosunda Güney Azerbaycan’da yaşayanların
kültürünün ve dilinin tanınması, Türkçe
dilinde okulların kurulması ve medyanın kurulması talepleri yer almaktaydı.
Konsey ayrıca Tahran yönetiminden konfedere bir ilişki istemekteydi. Bu
kapsamda kültür, yargı, ekonomik ve güvenlik olaylarının yerel yöneticilere ve
Konsey’e bırakılması ve bu kişilerin doğrudan Azerbaycan Türkleri tarafından seçilmesi
talep edilmekteydi.
1979
Devrimi’nin ardından oluşturulmaya çalışılan düzende birçok Azerbaycan Türkü
politikacı ve entelektüelin aktif olarak yeni anayasada, azınlık etnik
grupların dil haklarının verilmesinden yana çalıştığını söylemek mümkündür.
Nitekim Anayasa’nın 15. maddesine göre yerel ve ulusal dillerin basında ve
medyada kullanılmasına, okullarda kendi literatürlerine göre ders verilmesine
resmi olarak izin verilmiştir. Rejimin uygulamaya izin vermemesi Azerbaycan
Türklerinin anadili kullanma hakkı için yaptıkları protestolara temel
sağlamıştır. Ayrıca Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı da İran’daki
Azerbaycan Türkleri arasında siyasi koordinasyonları başlatmıştır. Bu dönemdeki
önemli bir hareketlenme 1993 yılında Azerbaycan illerinin sorunlarıyla
ilgilenen ve Azerbaycan Cumhuriyetiyle ilişkileri geliştirmeye odaklanan
Azerbaycan Milletvekilleri Kurulu’nun kurulmasıydı. Bu süreçte Meclisin
Azerbaycan Türkü üyeleri açıkça kendilerini etkileyen tüm konuları ve
problemleri söylemiştir. Örneğin, 1993 Temmuz’unda İbrahim Saraf, Azerbaycan
Türkü olmayan yetkilileri Azerbaycan illerindeki hükümet dairelerine atayan
Tahran’ın yani merkezi hükümetin Azerbaycan Türklerine yönelik ayrımcılığını
açıkça eleştirmiştir.51 1994 ve sonrasında ise gösteriler ve
şikayetler yükselmeye başlamış ve özellikle Azerbaycan Türkü öğrenciler 1994
yılında İran’ın dini lideri Humeyni’ye mektuplar göndererek şikayetlerini
belirtmişlerdir. Meclis’teki Güney Azerbaycan Türkü vekiller de illerdeki
ekonomik düşüş ve bunun giderilmesi için daha fazla kaynak bulmayla uğraşmaları
gerektiğini ifade etmiştir. Bu bağlamda Tahran’daki Azerbaycan Türkleri
ekonomik durumlarından dolayı gösteriler yapmıştır.
1995
Nisan’ında Tahran’da rejime karşı çoğunlukla Azerbaycan Türklerinin oluşturduğu
şiddet içerikli gösteriler yapılmıştır. Gösterilerin amacı ekonomik taleplerin
gerçekleştirilmesiydi. Ayrıca Meşginşehir’deki üniversite öğrencilerinden
gönderilen mektupta bölgesel yetkililerin yerli halk tarafından seçilmesi
gerektiği belirtilmişti. Öğrencilerin eleştirisi Erdebil’e atanan kişinin yerel
halk tarafından seçilmeyen ve Azerice bilmeyen birinin olmasıydı.
Mektuplarındaki “Halkımızın yarısından fazlası Farsça anlamamasına rağmen
dilimizi bilmeyen birine ne yazık ki hoş geldin dedik” ifadesi
rahatsızlıklarını göstermekteydi. Ayrıca öğrenciler aynı zamanda Erdebil’e
gelen bazı bürokratların yerel unsurları aşağılayıcı davranışlarda
bulunmasından ve bölgenin kültürel ve coğrafi özelliklerinin bilmemesinden de
rahatsız olmaktaydılar.52 Ancak bu eylemlerin boyutunu ve İran’da
kimlerin bunları desteklediğini değerlendirmek güç bir durumdur.
Güney
Azerbaycan Türkleri’nin 1990’dan bugüne kadar İran Hükümeti’nin politikalarına
karşı yoğun bir şekilde şikayetleri dile getirenin Dr. Mahmut Ali Çehreganlı adlı bir edebiyatçı
olduğunu söylemek mümkündür. Tebriz’den bir dönem milletvekili adayı olan Çehreganlı, Doğu Azerbaycan
Eyaleti’nde Türkçenin güçlendirilmesini ve bölgenin ekonomik kalkınmasını
sağlamak üzere siyasete atılmıştır. Seçim programında İslami milli kültürün
canlandırılması ve özellikle edebiyat, gelenek ve anadilin korunması için
yapılması gereken faaliyetlere yer vermesi, onun Türk kültürü ve İslam
inanışını aynı çerçevede ele aldığını göstermektedir. Çehreganlı’nın özellikle İslam Devrimi’ne atıfta bulunması, Güney
Azerbaycan milliyetçiliğinin genel karakterinin seküler özellik taşımasına bir istisna
getirmiştir.
1996
yılında Meclis seçimlerinde yükselmeye başlayan Çehreganlı, Azerice’nin
kullanımının güçlendirilmesi ve Azerbaycan’ın ekonomik gücünün yükselmesi için
çağrılarda bulunmaktaydı.53 Çehreganlı Azerbaycan Türklerinin İslami
ulusal kültürün bir parçası olduğunu belirterek bunu talep etmekteydi. Kuşkusuz
Çehreganlı’nın söyledikleri İran seçimleri için oldukça ilginç ve farklıydı.
Nitekim Çehreganlı geçmişini tanımlarken, İran’daki Azeri-Türk dilinin
kullanımının yayılmasına yönelik çalışmalarını vurgulamaktaydı. Örneğin doktora
tezinin Türkçe kelimelerinin etkisi üzerine olduğunu ve bulgulara göre Farsçada
4,000 Türkçe kelimenin olduğunu belirtmekteydi. Azericenin Farsça üzerindeki
etkisini göstererek Çehreganlı aynı zamanda Farsça dilini çok daha gelişmiş ve
yüksek statü olarak görülmesini iddia eden Farslılara meydan okumaktaydı.
1996
seçimlerinde Çehreganlı seçmenlerin ezici çoğunluğunu aldı. Ancak güvenlik
güçleri tarafından 2 hafta boyunca Çehreganlı gözaltına alındı. Parlamentodan geri
çekilmesi 12 Mayıs’ta Tebriz’de büyük bir gösteri yapılmasına neden oldu.
Birçok katılımcı tutuklandı ve bazı raporlara göre de gösteriyi takip eden bir
grup Azerbaycan Türkü idam edildi. Yönetim ise idam edilenlerin uyuşturucu
kaçakçılığından dolayı yargılanıp idam edildiğini açıkladı. Ancak idamlar
inşaat vinçleriyle halkın gözleri önünde yapıldı ki, bu alışılmamış bir
pratikti. Bununla halka mesaj verilmeye çalışılıyordu.
Çehreganlı
serbest bırakıldıktan sonra güvenlik güçleri tarafından yeniden mahkemeye
çağrıldı ve Eylül 1996’da 60 gün boyunca hapis yattı. Çehreganlı 2000 Şubat
ayında Meclis’e aday olarak başvuru yaptı ancak kabul edilmedi. Çehreganlı’dan
başka diğer İran Azerbaycanlıları da Tebriz ve Azerbaycan’ın refahının
önemsenmediğini hissediyorlar ve daha fazla kaynağa ihtiyaçlarının olduklarına
inanıyorlardı. BöylelikleAzerbaycan illerinin az gelişmişlik durumuna
kızgınlıklarını açıkça ifade ediyorlardı.54
Çehreganlı’nın liderlik ettiği ve pek
çok Güney Azerbaycanlının da destek verdiği örgütlenme olan GAMOH adını
1997’den itibaren sıkça duyurmaya başladı. Resmi olarak İran’ın toprak
bütünlüğünden yana olduğunu, Azerbaycan ya da Türkiye ile birleşmeyi
hedeflemediklerini ve sadece Azerbaycan Türkleri’nin haklarına saygı gösterilen
federatif bir İran istediklerini açıklayan GAMOH, bağımsızlık projelerinin
olmadığını bildirmiştir. GAMOH’un faaliyetleri bu dönemde uluslararası alanda
da etki uyandırmaya başlamıştı. Çehreganlı’nın
Türkiye ve ABD’ye seyahati ve yine kendisinin ABD’ye iltica ettiği yönündeki
söylentiler başta İran Hükümeti olmak üzere pek çok yerde tartışma yaratmıştır.
Tahran ise bu gibi milliyetçi faaliyetlere sert biçimde karşılık vermiş ve
konuyu polisiye tedbirlerle ele alma yolunu seçmiştir.
2001 Aralık
ayında Azeri-İran gazetelerinin birkaçının kapanmasının ardından geçen iki
aylık süreden sonra sakinlik başlamıştı. Ancak Çehreganlı’nın Avrupa
ziyaretinden sonra Bakü’yü ziyaret etmesiyle beraber tansiyon yeniden yükseldi.
16 Mart’ta Çehreganlı, Avrupa ziyaretlerinde Azerbaycan Türklerinin Fars
şovenizmine ve ayrımcılığına karşı mücadele etmesi gerektiğini vurgulamış ve
Azerbaycan Türklerinin kültürel ve dilsel haklara tamamen sahip olması
gerektiğini belirtmişti. Ayrıca İran ve Ermenistan’ın yakın ilişkisini de
eleştirmişti. Bu kapsamda cesur ulusların kendi sınırlarını belirlediğini,
Güney Azerbaycan’ın her zaman bağımsız Azeri topraklarını görmek istediğini ve
Kuzey Azerbaycan’ın Karabağ’ı özgürleştirme taleplerinde Güney Azerbaycan’ın
kendisini feda etmeye hazır olduğunu beyan etmişti.55 Çehreganlı,
Türk milliyetçiliğine olan bağlılığını Pan-Türkist düşüncesiyle bilinen
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin eski Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey’i ziyaret ederek
göstermişti. Aynı zamanda Jafa Pishevari’nin mezarlığını de ziyaret etmiştir
ki, Pishevari Demokratik Azeri Cumhuriyeti’nin lideridir. Pishevari’nin mezarlığında
Çehreganlı “İran Azerbaycanlılarının düşmanları şunu iyi bilmeliler: Güney
Azerbaycan uyanıyor” şeklinde açıklama yapmıştır. Azerbaycan ziyareti sırasında
Çehreganlı, Cumhurbaşkanı Aliyev’i büyük kardeşleri olarak ifade etmiştir.
Azerbaycan ziyareti sırasında Çehreganlı sürekli olarak İran’ın Azerbaycan
Türklerinin haklarını ihlalinden, bütün TV kanallarının, gazetelerin ve radyo
programlarının Farsça olmasından şikâyetçi olmuştur. Çehreganlı’ya göre her ne
kadar Güney Azerbaycanlılar, İslami Devriminin olmasına katkıda bulunmuşsa da
şimdi yönetimde olan “hırsız ve yalancı” güçlerdir ki, İslam adına İran’da
yönetimde bulunmaktadırlar. Bu açıklamaların ardından Tahran, Azerice basılan
gazetelere daha fazla baskı yapmış hatta Tebriz mahkemesi haftalık Şems-i
Tebriz’in basım lisansını iptal etmiş ve yayımcısını Ali Hamidian’a etnik
farklılıkları kışkırtma, resmi yetkilileri aşağılama, dine hakaret ve yalan
haberlerin basımından dolayı 7 ay hapis cezası vermiştir.56
İran’da
yaşayan Azerbaycan Türklerinin bir diğer önemli hareketi de 1990’lı yılların
başında Azerbaycan Türkü olan siyasiler tarafından organize edilen Güney
Azerbaycan Milli Kurtuluş Hareketi’dir. Temel hedefi Güney Azerbaycan’ın
bağımsızlığının ilanı edilmesi olan hareketin lideri Piruz Dilençi’ye 2001
yılında suikast düzenlenmişti. Dilençi suikastın İran tarafından yapılabileceği
ihtimalini hiçbir zaman reddetmemiştir.57
Ayaklanmalar
20.yy’da Güney Azerbaycan İran’daki
en istikrarsız yerlerden biriydi. Bu süreçte gerçekleştirilen üç önemli
ayaklanma şu şekilde sıralanabilir:
Birincisi Azerbaycan
Türkü ve aktivist Şeyh Muhammed Khiyabani tarafından başlatılan ayaklanma idi.
Aktivistler İran’ın yıkılmasından ziyade adem-i merkeziyetçiliğin
derinleşmesini istemekteydi. Ancak bu hareketin Kuzey’i örnek alacağını ve
bağımsızlığa doğru gideceğini düşünen İran, hareketi sert bir şekilde bastırdı.
Başta Khiyabani olmak üzere hareket mensubu 50 kişi çatışmalar sırasında hayatını
kaybetti. 58
İkinci
ayaklanma Pishevari’nin Sovyet tarzı komünizm uygulaması, bağımsızlık ve
self-determinasyon hakkını talep etmesiydi. Hareket çok fazla destek görmedi.
Bunun nedeni ise Azerbaycan Türklerinin Moskova’ya güvenmemesi ve Moskova tarafından
yönetilen bir devletten ziyade İran içerisinde özerkliği tercih etmeleriydi.
Aralık 1946’da İran ordusu Kuzey Azerbaycan’a girdi ve 2. Dünya Savaşı
süresince Kuzey’de olan Sovyet Orduları’nın çekilmesini sağlayarak bu
bölgelerde kontrolü ele geçirdi.59
Üçüncü
ayaklanma ise İslam Devrimi idi. Bu kırılma noktasında Azerbaycan Türkleri
Tebriz ve Tahran’da önemli ekonomik pozisyon elde ettiler, ancak yeni düzen
kimliklerini tanımayı reddetti. Sonuç olarak Güney’deki bazı Azerbaycan Türkleri
yeni düzene karşı geldiler ve Ayetullah Hamaney’in de onlara karşı olduğunu
fark ettiler. Ayetullah Şeraitmedari onları desteklemesine rağmen kendilerini
dışlanmış bir yerde buldular.60
Azerbaycan
Türk bölgesinde yaşanan bir diğer önemli gelişme 2006 Mayıs ayındaki protestolardı.
Bu tepkinin ardında devlete ait basın organında çıkan bir karikatürün yarattığı
rahatsızlık yatmaktadır. Karikatürde böceğin Türkçe konuştuğu ve yazıda da
“insan dışkısından beslenen böceklerin” nasıl yok edilebileceği
anlatılmaktadır. “Öldürmekle tükenmeyecek olan bu böceklerin kökünü kazımak
için insanların pisliklerini tuvalete yapmayarak bu böcekleri aç bırakmaları
suretiyle yok edilmeleri gerektiği” yazılmıştır.61 Yayın ilk anda
üniversiteli Azerbaycan Türkü gençlerin dikkatini çekti. Gösterilen tepkilere
sessiz kalan Tahran durumu önemsemedi. Devletin sessizliği sorunun yayılmasına
ve Tebriz dâhil olmak üzere bütün Güney Azerbaycan şehirlerinde ayaklanmalara
yol açtı. Milyonlarca kişinin katıldığı gösteriler sonunda devlet, söz konusu
gazeteyi kapatıp sorumluları tutuklayarak olayları dindirmeye çalıştı. Ancak
geç gelen özür halkı yatıştırmaya yetmedi. Karikatür krizinde meydana gelen
protestolarda göstericiler Kültür Bakanlığı’nın ve dönemin Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın
özür dilemesini istedi. Ayrıca göstericiler 1925’ten beri ulusal kaynakların ve
sosyal-kültürel statünün azınlıklar arasında adaletsiz ve ayrımcı dağılımına
dair beyanatta bulundular. Bununla beraber doğrudan Azerbaycan Türkleriyle
ilgili olan Azerbaycan Türkçesi’nin resmi dil olması, eğitim ve medyada
kullanımının serbest bırakılması, kültürel aktiviteler, ticari birlik, STK ve
siyasi partilerin kurulmasında serbestlik getirilmesine dair talepte
bulundular.62 Devletin olaylara silahla müdahale etmesiyle
sonuçlanan protestoların bilançosu elliden fazla ölü, yüzlerce yaralı ve
binlerce tutuklu oldu. İran’da özellikle modern dönemde Fars kimliğini baskın
kılma amacına yönelik olarak Türk kimlik ve figürünü hedef alan fıkra, deyim,
film ve karikatür gibi araçlara başvurulduğu bilinmekteydi. Ancak son olayda
bir devlet yayın organının latife sınırını aşarak hakarete varan sözlere yer
vermesi Azerbaycan Türklerinin sokağa çıkmasına neden olmuştur. Buna benzer
gösteriler son olarak 2015 Kasım ayında İran devlet televizyonunda “Fitile”
adlı komedi programında Azerbaycan Türklerine hakaret edilmesi de nüfusun
tepkisini çekmiş ve başta Tebriz olmak üzere Azerbaycan Türkleri’nin yoğunlukta
olduğu Urumiye ve Zencan gibi kentlerde protestolar düzenlenmiştir. Gösterilerde
ise “Azerbaycan yıkılmaz. Türkün beli bükülmez” ve “Haray haray men Türkem” vb.
sloganlar atılmıştır.63
2010
yılında Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu’nun BBC International’a verdiği
mülakata göre Azerbaycan Türkleri, medya ve diğer kültürel ifadelerde baskıları
hissetmeye devam etmektedir. Ayrıca Azerbaycan Türkleri sosyal, ekonomik ve
siyasi marjinalleşmeyle karşı karşıya kalmaktadır.64 Karikatür
krizinin hem İran hem de Güney Azerbaycan hareketi açısından bazı sonuçlar
doğurduğu söylenebilir.
Buna göre
İran açısından:
- Şiilik birleştirici
unsur olma özelliğini göstermede ilk defa başarısız oldu.
- İlk kez Fars milleti,
Türklerle bir bütün olarak karşı karşıya kalma tehlikesini yaşadı.
- İslam Cumhuriyeti
yetkilileri ilk defa Güney Azerbaycan Türkleri’nin devlet içindeki rollerinin
önemine işaret etti.
- İran’ın yakın tarihinde
Türk diline sahip çıkış ilk kez böylesi bir toplumsal boyut kazandı.
Güney Azerbaycan açısından ise:
- Milli kimliğini
oluşturan unsurlardan din ve mezhep gibi kavramlar millet kavramının ilk kez
gerisinde kaldı.
- Tahran’a bağlı güvenlik
güçleri ilk defa bir etnik grupla çatışmaya girdi.
- Bağımsızlık fikri ilk
kez kitlesel anlamda dile getirildi.
- Güney Azerbaycan
Türkleri coğrafi yaygınlıklarını ve sosyal yoğunluklarını en geniş anlamda
sergiledi.65
Öte taraftan Azerbaycan Türkleri tarafından bazen ayaklanmaya
kadar varan yürüyüşler ve toplantılar yapıldı. Örneğin 28 Kasım 2000 tarihinde
Azerbaycan bağımsızlık günü öncesi Tebriz’de düzenlenen mitingde “Yaşasın
Elçibey, yaşasın Atatürk” sloganlarından sonra İran polisi ile Azerbaycan
Türkleri arasında çatışma çıkmış ve gösteriler kısa sürede ayaklanmaya
dönüşmüştür. Cenubi Azerbaycan Azadlık Partisi’nin (CAMAH) öncülüğünde
düzenlenen mitinge, 2000’den fazla
Azerbaycan Türkü katılmıştır. Ayaklanmanın olmasındaki asıl neden CAMAH Başkanı
Çehreganlı’nın İran seçimlerinde aday olmasının engellenmesidir. Bunun
sonucunda 290 milletvekilinden 72’si seçilememiştir.66 1999 yılında
CAMAH liderliğine seçilen Çehreganlı 2002 yılında Parti içerisindeki
karışıklıklar nedeniyle oy çokluğu ile CAMAH’tan tamamen uzaklaştırılmış ve bir
grup şahısla beraber GAMOH kurulmuştur.
Azerbaycan
Türkleri’nin faaliyetleri sadece ülke içinde sınırlı değildir. Örneğin 2002
tarihinde Tebriz Üniversitesi öğretim üyeliğinden emekli edilen ve GAMOH’un
liderliğini yapan Çehreganlı, bir büro açmayı hedeflediğini ve
Türkiye’den sonra New York’a giderek BM Genel Sekreteri Kofi Annan ile
görüşmeyi hedeflediğini açıklamıştır. Çehreganlı, ayrıca Strasbourg’da
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Walter Schwimmer ile görüşmüş ve Almanya, İsveç
ve Danimarka’yı ziyaret etmiştir.
22 Eylül
2012 tarihinde de Ankara Kuğulu Park’ta toplanan Azerbaycan-Kırım İnsan Hakları
Derneği üyeleri, İran’ı yeni eğitim yılında Türk öğrencilere Türkçe eğitim
dilinde öğrenim görmelerini engellediği ve Türkçe ders veren öğretmenleri
tutuklayarak hapse attığı gerekçesiyle kınamış ve dernek yetkilileri, İran’ın
Ankara Büyükelçiliği önüne siyah çelenk bırakmıştır.67 Toplanan grup
adına konuşan Şerife Caferi, Azerbaycan Türkçesine karşı uygulanan yasaklama
siyasetlerinin bir an önce durdurulması gerektiğini belirtmiş, Azerbaycan
Türklerine karşı kimliksizleştirme ve asimilasyon politikalarının da
uygulamadan kaldırılmasını ifade etmiştir. Türk kimliğine karşı yapılan
propagandaların durdurulmasını isteyen Caferi, Azerbaycan Türkçesine resmi bir
dil statüsü verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Öte taraftan 2003 yılında
Aksiyon’a açıklama yapan İran’da yaşayan Azerbaycan Türkleri’nin önemli
isimlerinden Prof. Dr. Cevat Heyet, kendileri için önemli noktanın Azeri dil ve
kültürünün korunması olduğunu vurgulamıştır.68
Nihayetinde
İran’da Azerbaycan Türkleri adı tam olarak konulmamış bir mücadele vermektedir.
Adının tam olarak belirlenememesinin sebebi ortak mutabakatın yoksunluğundan
kaynaklanmaktadır. Yukarıda da açıklandığı üzere bazı Azerbaycan Türkleri
İran’da yaşamaktan memnun olup sadece kültürel haklarını elde etmek isterken,
bazıları ise Bağımsız Demokratik Azerbaycan Cumhuriyeti ile birleşmeyi
arzulamakta ve bununla ilgili yurtiçi ve dışında faaliyetler yapmaktadırlar.
Özellikle petrol açısından zengin olan bölgenin kendisinden ayrılma olasılığını
bile büyük bir kayıp olarak gören İran, geçmişteki bağımsızlık hareketlerini
bastırarak kendisini tehlikeden korumaya çalışmıştır.69
Azerbaycan Türklerinin Talepleri
Öncelikle İran’daki
Azerbaycan Türkleri arasında Güney Azerbaycan ulusal sorununu çözmek için 3 ana
görüş bulunmaktadır:
1- İran yönetiminde
pozisyonu olan, bürokrasi, endüstri ve dini alandaki kişiler “Birleşmiş İran”ı
(national ironacentrists) savunmaktadırlar. Bu ekip Tek İran içinde otoritenin
ve sermayenin paylaşımını artırmak için uğraşmaktadır. Diğer bir deyişle grup
Kuzey Azerbaycan ve İran’ın birleşmesini istemektedir.
2- İran’ın bölünmesinden
korkan entelektüel, sanayiciler ve bürokratlar grubu; Güney Azerbaycan’a (aynı
zaman da diğer etnik-milliyetçi azınlıklara da) kültürel ve ulusal-bölgesel
özerklik verilmesini desteklemektedirler. Bunun Azerbaycan problemini çözmede
en uygun yol olduğunu düşünmektedirler. Bu çıkar grupları arasındaki popüler
fikir ‘İran’a demokrasi, Azerbaycan’a özerkliktir’.
3- Üçüncü grup yeni siyasi
organizasyonlar ve gruplar tarafından temsil edilmektedir ki, bunlar Bağımsız
Güney Azerbaycan’ı sonraki aşamada Birleşmiş Azerbaycan’ı desteklemektedir. Bu
grup radikal bir gruptur ve bunun nedeni evrimsel yöntemlerle milliyetçilik
probleminin çözüleceğine inanmamalarıdır.70
İran’daki
Azerbaycan Türklerinin içinde bulunduğu durumu Abbas Djavadi İran’da yapmış
olduğu araştırmalar sonucunda şu şekilde açıklamıştır:
Bunu ister ayrımcılık
ister şovenizm olarak adlandıralım fark etmez. İran’daki etnik Azerilerin
eğitimde ana dillerinin kullanımına izin verilmemektedir. Ancak ilginç bir
şekilde büyük çoğunluğu bunu eşitsizlik olarak görmemektedir. 2 aydan fazla ben
çoğu Tahran, Erdebil ve Tebriz’den 80 kişiyle görüştüm. Konuştuğum insanlar
tüccar, hemşire, hükümet işçisi, ev kadını, bilgisayar ticaretçisi, öğrenci,
işçi ve doktordu. Ancak bunlardan beş tanesi İran okullarında Azeri Türk
eğitimiyle çok daha ilgiliydi. Diğerlerinin çoğu ilgisizdi ve öncelikleri bu
değildi. Bazıları ilkesel olarak bu fikri savunuyordu ancak bu durumun sosyal
gerilimi körükleyeceğini düşünüyorlardı. Birçok veli, Farslılar tarafından
suçlanacak korkusuyla çocuklarını Azerice dilinde eğitim veren yerlere
göndermeyi düşünmüyor. Bazıları Azerbaycan Türklerine haftada iki ya da daha
fazla saat seçimlik kurslar önermektedir. Bazı küçük gruplar bu fikre bile
karşı çıkmaktadır.71
İran’da
azınlık nüfusunun en büyüğünü oluşturan ve Türk dilini konuşup Şii bir toplum
olan Azerbaycan Türkleri, şikâyetlerini sürekli olarak dillendirmektedirler.
Örneğin BM Özel Temsilcisi Maurice Danby Copithorne’ye getirilen şikâyetler
Azeri dilinin kullanılması konusundadır. BM’nin 2002 yılında yayımladığı
raporda yer alan istekler ise:
- Anayasanın 15. ve 19.
maddelerinin uygulanması,
- Bir televizyon kanalının
Türkçe yayın için tahsisi,
- Üniversitelerde Azeri
Türk Dili ve Edebiyatı için bölümler açılması.
- Azerbaycanlı Türkler’e
ait kültür merkezlerinin kurulmasının kolaylaştırılması,
- Kültürel muhtariyetin
reddedilmesine son verilmesidir.72
Şikâyetler:
- Kültürel eylemcilerin
tacizi ve hapsedilmesi,
- Azeri dilinin okullarda
kullanılmasının yasaklanması,
- Televizyon ve
radyolarda, saf Azerice yerine Farsça-Azerice karışımı melez bir dilin
kullanılması,
- Okullarda, İran halkının
Pers kabilelerinin gelişiyle doğduğu, İran Azerbaycanlıların, Moğolların
istilası sırasında dillerini zorla değiştiren İranlı Aryanlar olduğunun
öğretilmesi,
- Azerice coğrafi
isimlerin değiştirilmesi ve çarpıtılması,
- Çocukların Azerice
isimlerle kaydedilmesinin reddedilmesidir.73
Ayrıca
Uluslararası Güney Azerbaycan Ulusal Konseyi sözcüsü Cemal Mehmethanoğlu ana
amaçlarının Güney Azerbaycan’da yaşayan Türklerin bağımsızlığını sağlamak olduğunu,
ancak bunun için şiddetten ya da silahtan ziyade demokrasi gibi barışçıl yollar
kullanılacağını açıklamıştır.74 Çehreganlı taraftarları da İran’da
yaşayan Azerbaycan Türkleri’nin Azerbaycan ile birleşmesi gerektiğini
belirtmektedir ki, gerçekte İran’da yaşayan Azerbaycan Türkleri arasında bu
desteklenmemektedir. Bu sadece gözlem düzeyinde bir açıklama olarak kabul
edilmektedir.75 Çehreganlı ise Azerbaycan’ın bağımsızlığından ziyade
İran’da da ABD tarzı bir federatif yapının kurulmasından yana olduğunu
belirtmekte ve bu doğrultuda Azerbaycan Türkleri’nin dilsel ve kültürel
haklarını talep etmektedir. Ancak bazı İranlı yetkililer ve İran’daki
Azerbaycan Türk entelektüelleri Çehreganlı’nın birleşmeden ya da Pan-Azeri gibi
bir yapıdan yana olduğunu düşünmektedir. Bunun öncelikli nedeni Çehreganlı’nın
sitesinde Azeri Cumhuriyeti’ne benzer bayrağın mevcut olmasıdır. Ayrıca
İran’daki Azerbaycan’a Güney Azerbaycan demesi ve başında bulunduğu grubun
Güney Azerbaycan Ulusal Uyanış Hareketi olarak adlandırılması birleşmeden yana
bir tavır olarak yorumlanmaktadır.76
İranlı
Azerbaycan Türkleri daha çok kültürel haklar isterken ancak çok azı ayrılıkçı
faaliyetlerde bulunmaktadır. George Washington Üniversitesi Fars, Azeri ve
İngiliz Dili Edebiyatı mezunu Dr. Hassan Javadi İran’da Azeri nüfusunun yoğun
olduğu yerlerde bu gibi irredantizm veya birleşme işaretlerinin neredeyse
olmadığını ve İran Azerbaycanlılarının kültürel haklardan daha fazla önemli
sorunlar ile ilgilendiğini belirtmektedir.77 Bu sorunların başında işsizliğin
ve ekonomik durgunluğun geldiğini söylemek mümkündür. Buna göre İran’daki
Azerbaycan Türkleri, ülkenin geri kalanı gibi, reform ve demokrasi için
hareketlenmelerle ilgilenmektedir. Javadi’ye göre ayrılıkçı hareketler “radikal
düşünceleri” temsil etmektedir.78
Dilek, ise
konuya farklı bir bakış açısıyla yaklaşarak Azerbaycan Cumhuriyeti’nin, Rusya
ve İran gibi iki önemli komşusuyla iyi geçinmek zorunda olduğunu
vurgulamaktadır.79 Azerbaycan’ın geçmiş asırlarda İran toprakları
olarak kabul edildiğini vurgulayan Dilek, daha sonraları Rusların hakimiyetine
giren Azerbaycan’ın İran ve Rus kültürünün buluşma noktası olduğunu
belirtmiştir. Bu nedenle Azerbaycan Cumhuriyeti bugünüyle her iki ülkenin
sosyal ve kültürel coğrafyasının bir parçasıdır. Siyasal ve kültürel olarak
zamanla kendisinin bir parçası olan Rus ve İran kültürünü dengeli bir şekilde
idare eden Azerbaycan Cumhuriyeti ekonomik olarak da her iki ülkeyle
ilişkilerini dengeli yürütmek zorundadır. Özellikle İran- Azerbaycan
Cumhuriyeti ilişkisinin temel özelliğinin taraflar arasında güveni
zedelemekten, siyasal ideoloji ve askeri olarak tehdit olmaktan kaçınmak üzere
kurgulandığını söylemek mümkündür. Dilek’e göre Tahran, Bakü’nün ayrıca
düşmanlarının eksenine girerek kendisine fiziki tehdit olmasını istemezken,
Bakü de aynı şekilde İran’ın iç işlerine karışarak ülkede dindar gruplar
üzerinden kendi siyasetlerini yürütmeye çalışmasını istememektedir.
Öte yandan
İran’daki hükümetin kültür üzerindeki ağır karar ya da uygulamaları bazı
kültürel aktiviteleri provoke etmektedir. Ancak bu ağır uygulamaların
sonuçlarının istikrarsızlığı, sosyal ve siyasi değişimlerle hem hal olan
gençleri nasıl etkilediği henüz netleşmemiştir.80
Nihayetinde
Azerbaycan Türklerinin büyük bir kısmı, etnik istikrarsızlıkta küçük bir etkiye
sahip olmakla beraber Azerbaycan Cumhuriyeti ile birleşme veya ondan ayrı kalma
konusunda farklı eğilimler göstermektedir. Ayrı kalmaları gerektiğini düşünenler
Azerbaycan Cumhuriyetini ekonomik açıdan durgun ve siyasi olarak yozlaşmış olarak
görmektedir.81
4. İran Yönetimi’nin Azerbaycan Türkleri ile İlişkisi
1924 yılında Türk soyundan
gelen Kaçar hanedanlığına son verilerek Pehlevi ailesinin ülke yönetimini ele
geçirmesinin ardından Şia ve Fars kültürü merkezli takip edilen “Farslılaştırma”
politikası tüm azınlıkları olduğu gibi İran’da yaşayan Azerbaycan Türkleri’ni
de etkisi altına almıştır. Ancak 1979’dan günümüze kadar geçen süreye
bakıldığında Azerbaycan Türklerinin İran’daki etkinliğinin devam ettiği
görülmektedir. Azerbaycan Türkleri de diğer İranlılar gibi İslam Devrimi’nden
umduklarını bulamamış, bu tarihten sonra da sistemle birçok anlaşmazlık
yaşamışlardır. Zira İran’daki Şia merkezli totaliter sistemin ideolojik olarak
zayıflamasının kimlik düzeyinde İranlılık olgusuna ciddi darbeler vurduğu
düşünülmektedir. İran İslam Cumhuriyeti’nin kendi siyasal uygulamalarını resmi
Şia mezhebine dayandırması sonucu rejimin meşruiyet sorunu ile karşılaşması Şii
İslam’ın ülke içinde birleştirici faktör olma özelliğini zayıflattığını
söylemek mümkün.
Şii
İslam’ın siyasi anlamda güçsüz hale gelmesi genel olarak “İranlılık” kimliğine
de yansımakta ve mevcut Farslılık temeline dayanan iktidarla aynı vizyonunu
paylaşmayan Azerbaycanlıların İranlılık algısını değiştirmektedir. Bu durum ise
Güney Azerbaycan Türkleri açısından bir ikilem yaratmaktadır. Bu ikilem bir
yandan sistemle bütünleşme diğer yandan sistemden ayrılma eğilimlerinin bir
arada yaşanmasıdır. Dolayısıyla Güney Azerbaycan Türkleri’nin sistem içinde yer
almasında ortak mezhep olan Şiilik unsuru bir ölçüde etkin olurken, özel
anlamda “âdem-i merkeziyetçilik”, genel anlamda da “İranlılık” olgusu Güney
Azerbaycan Türk milli hareketine yön veren asıl unsurları teşkil etmektedir.
Tüm bunlarla birlikte İran yönetimini en çok rahatsız eden durum ise Güney
Azerbaycan’ın Azerbaycan ve özellikle Türkiye’ye duydukları ilgidir. Farsça
kaynaklar, İran’da yaşayan Azerbaycan Türkleri’nin Ankara ve Bakü’ye sempati
duymalarını İran’ın geleceğine zarar veren bir unsur olarak yazmaktadır.82
Ayrıca her iki ülkede yaşayan Türklerin birbirileriyle akraba oldukları ve bir
halk oldukları düşünüldüğünde iki toplum arasında kopamaz kültürel sosyal
bağlar olduğunu belirten Dilek, hem İran hem de Azerbaycan’da yaşayanların,
aynı dil ve mezhebe sahip aynı coğrafyada ama iki farklı ülkede yaşayan bir
toplum olduğunu vurgulamaktadır. Dilek’e göre bu noktada dikkat çekilmesi
gereken husus ise SSCB/Rusya altında yaşayan Azerbaycan Cumhuriyeti
Türkleri’nin kültürel ve sosyal yapısının farklılaştığı ve iki toplum
(Azerbaycan Cumhuriyeti ve İran Azerbaycan Türkleri) arasında gözle görülür
farklılıkların oluştuğudur.
Ayrıca İran’da
kültürel ayrımcılık politikasının da Güney Azerbaycanlıların özellikle sosyo-ekonomik
koşullarını olumsuz etkilediği görüşü mevcuttur.83 Ülkede Azerbaycan
Türklerine karşı aşırı milliyetçi politikalar uygulanmaktadır. Mesela Azeri
dilinin resmi olan tüm alanlarda yani okulda, mahkemede, hükümet binalarında ve
orduda kullanımı yasaklanmıştır. Ülke içinde Azerbaycan Türklerine
uygulanan baskılara geçmeden önce Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla
İran’ın izlediği politikayı incelemek faydalı olacaktır:
Öncelikle
İran’da Fars olmayan ulusal azınlıkların problemleri, bölünmüş uluslarla aynı
zamana denk gelmiştir. İranlı liderler bu problemleri, etnik gruplar ve ulusal
azınlıkların temsilciliklerini hükümetin yapıları içine dâhil etmekle aşmaya
çalışmış ancak kendi kendini yönetme, dil ve kültürel alanın herhangi bir
imtiyaza izin verilmemiştir/vermemektedir.84 Kuzey’de Azerbaycan’ın bağımsızlığı
ise İran’ı endişelendirmiş ve İran bağımsızlığın etkisinin ülke içinde
yayılmasını engellemek, istikrarı ve toprak bütünlüğünü garantilemek için;
- Gerçekçi ve bağımsız bir
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin oluşumunu ve Güney Azerbaycan’ı etkilemesini,
- Azerbaycan ve Orta
Asya’da ABD ve Türkiye’nin etkisinin artmasını,
- Türk dünyasının
birleşmesini engelleyici politikalar yürütmüştür.
Bütün bu
uygulanan politikalar altında Azerbaycan Türkleri’nin Moğol istilasından sonra
Türkleştiğini yazan İran, Azerbaycan Türklerinin Farsça öğrenmesi için bedava
gazete, dergi ve öğretmen göndermişlerdir. Bu uygulamanın altında yatan bir
başka gerekçe ise Irak bölgesinden Arapça’nın, Azerbaycan’dan gelen Türkçe’nin
büyük bir tehlike olarak görülmesi ve buna engel olunmaya çalışılmasıdır.
Örneğin Türkiye’nin Latin alfabesine geçmesini fırsat olarak gören İran Latin alfabesine
geçebilecek iken geçmemiş ve yazı dilinde Azerbaycan Türklerinin Türkiye ile
bağlantısını kesmiştir.85
Öte yandan
bu kapsamda;
- Kafkaslar, Orta Asya ve
Rus Volga Bölgesi’ndeki Müslümanları etkilemek için önemli yerleri yumuşak güç
ile kazanmak,
- Azerbaycan piyasasına ve
doğal kaynaklarına özgürce ulaşmak,
- İslam Devrimi’nin ihracı
doktrinine göre Azerbaycan’da İslami ve İran’ı destekleyen bir rejim yaratmak
için çalışmalar yapmıştır/yapmaktadır.86
Ayrıca
İran’da her dört İranlı’dan birinin Azerbaycan Türkü olduğu düşünülürse sınır
içerisinde ulusal kimliğin yoğunlaşması Tahran tarafından sınır birliğini
tehdit eden bir unsur olarak görülebilmektedir. Bu ihtimalden dolayı
Azeri-Ermeni Karabağ sorununda İran Ermenistan’ın yanında durmayı tercih
etmiştir. Örneğin Ermenistan 1992 yılında Tahran’da elçilik açabilirken,
Azerbaycan ancak 2004 yılında Tebriz’de açabilmiştir. İrredantizm kaygılarından
ötürü Tahran, Bakü ve Washington’u kuzey illerindeki provokasyonların
arkasındaki güçler olarak görmüştür. Örneğin Azerbaycan Türkleri’nin
hamamböceği olarak karikatürize edilmesinden sonra başlayan ayaklanmalarda,
İran yetkilileri Bakü ve ABD’yi ayaklanma için suçlarken İran hükümeti gazeteyi
kapatma kararı almıştır. Ayrıca Seymour Hersh’in New Yorker’daki makalesinde
İran’da kopukluk yaşayan Azerbaycan Türkleriyle Amerikan güçlerinin görüştüğü
notunu paylaşmış ve bunun ardından İran, Bakü’ye yönelik suçlamaları artırınca
Bakü de Tahran’ın Azerbaycan İslam Partisi, Ceyşullah ve Hizbullah gibi İslami
Hareketleri finanse ettiğini açıklamıştır.87
Güney
Azerbaycan sorununun olması İran’ın çok etnikli bir devlet olduğunu ve
azınlıklarına karşı daha katılımcı politikalar için zorlandığını ancak Farslı
olmayan bu gruplara karşı İran bakış açısının uygulandığı görülmektedir. Bunun
nedeni Güney Azerbaycan’ın İran’ın en zengin illerinden biri olması ve
kaybedileceğinden korkulmasıdır. Ancak bu korku Azerbaycan Türklerini İran
toplumuna bağlamaktan çok provoke etmektedir.88
Azerbaycan
Türkleri’ni kültürü üzerindeki baskılar günümüzde de devam etmektedir. 2012
yılında Azerbaycan Ulusal Konseyi sözcüsü Cemal Mehmetoğlu İstanbul’da yapılan
toplantıda “geçtiğimiz altı ayda İranlı Azerbaycan Türklerinin evde ya da
kültürel kurumlarda Türkçe öğretmek isteyen öğretmenler hapse atılmıştır.
Ayrıca İran’da Azerbaycan Türkleri’ne kendi dillerinde TV programı yayınlamaya
veya Türkçe gazete basmaya izin verilmemektedir” açıklamasını yapmıştır.89
Transitions
Online düşünce kuruluşunda Kafkas projesi yönetiminden Emin Hüseyinzade,
Azerbaycan Türkleri ve İran arasında tuhaf bir ilişki olduğuna dikkat
çekmektedir. Hüseyinzade bu durumun Şah döneminde başladığını, Azerbaycan
Türklerinin eğitim ve İran kültürünün dışında tutulmasının, Azerice isimlerin
yasaklanmasının ve Azerbaycan Türklerinin Farslılaştırılmasının bir gelenek
haline geldiğini belirtmektedir.90 Ayrıca Ahmed Haşimi’ye göre,
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 1990’ların başlarında elde ettiği bağımsızlık İranlı
aydınlar ve yönetim tarafından çok sıcak karşılanmış hatta bazı çevrelerce Şii
ve kardeş ülke Azerbaycan’ın yakın zamanda gönüllü olarak İran’a
katılabileceğini düşünmüşlerdir.91 Ancak Azerbaycan’ın Türklük
kimliğinin Şiilik kimliğine bir hayli ağır bastığını gözlemleyen Tahran, hayal
kırıklığı yaşamış ve özellikle Ebulfez Elçibey’in Türkçü politikaları,
Tahran’ın tam olarak Ermenistan’a yönelmesinde ve günümüze kadar devam eden
Erivan’la kalıcı stratejik ortaklığa kadar gitmesine bir gerekçe olmuştur.
Diğer
yandan resmi düzeyde Azerbaycan Türklerine yönelik hoşnutsuzluğun devam
ettiğini söylemek mümkün. Örneğin bir yandan resmi Kayhan Havayî dergisinin
1127. sayısında yayınlanan bir makalede Azerbaycan Türklerinin, Türk olmadığı,
dil ve soy bakımdan İranlı olduğu ve bunu kabul etmeleri gerektiği
belirtilirken92 diğer yandan İran Basın Yayın Bakanlığı ve Radyo TV
İdaresi tarafından Azerbaycan Türkleriyle ilgili anket yapılmış ve Türkleri
İranlı olarak görmeyen sorular sorulmuştur. Örneğin “Eğer bir gün evlenmeye
karar verirseniz bir Türk ile evlenir misiniz? Evlilik yaşında bir kızınız
olursa bir Türk’e verir misiniz?”, “Bir Türk’ün oturduğu evde veya mahallede
oturmak ister misiniz?”, “Azeri dilinin konuşulduğu bir kentte oturmaya razı
mısınız?”, “Bir Türk ile ilişki kurmaya razı mısınız? Onun evine gider misiniz,
ya da evinize misafir olarak gelmesini hoş karşılar mısınız?”, “Türklerin aşure
veya benzeri dinî merasimlerinize katılmalarına razı mısınız?” soruları sorulmuştur.
93
Nihayetinde
İran’da özellikle Fars dili haricindeki dillerin öğrenilmesi konusunda sıkıntı
yaşanmakta ve ülkede Farsça olmayan medya üzerinde sıkı bir kontrol mevcuttur.94
1995’ten beri konuya ilişkin çalışmalar yapan Kanadalı Maurice Danby Copithorne’un
hazırladığı BM raporu da söylenenleri kanıtlar niteliktedir: “Azerbaycan
Türklerinin ana dillerini kullanmakta ve öğrenmekte sorun yaşıyorlar.
Anadillerinde yayın konusunda önemli sorunlar var. Kültürel haklar için
çabalayan Azeri aydınlara karşı taciz ve hapis uygulaması var. Azerbaycan
Türkleri, nahoş bir kültürel asimilasyon ihtimali ile karşı karşıya.”95 Her
ne kadar somut verilerin eksikliğinden dolayı İran’daki Azerbaycan Türkleri
arasında ayrılıkçı duyguların boyutunu bilmek zor olsa da milliyetçilik ve Türk
yanlısı duyguların yükselişte olduğunu söylemek mümkündür.96
5. İranlı Azerbaycan Türklerinin Azerbaycan Cumhuriyeti’ndekiİlişkisi
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin
ilanından sonra İran Azerbaycanı’nda etnik ve ulusal kimliğin merkeze alındığı
görülmektedir. Bu yükseliş sınır ötesindeki Cumhuriyetle birleşmeden ziyade
İran’daki kültürel hakların artırılmasıyla ilgiliydi. Azerbaycan Türklerinde
yükselen kimliğin ilk manifestosu, daha önceleri kendilerini Türk olarak
tanımlayan grubun özellikle Cumhuriyet’in ilanından sonra kendilerini İran’daki
Azerbaycan Türkü ya da Güney Azerbaycanlı olarak tanımlamalarıydı.97
Zamanla
Güney ve Kuzey’deki Azerbaycan Türklerinin iletişime geçmesini sağlayan
gelişmeler yaşandı. Örneğin Astara Valisi Hasan Rezai 1992 yılında haftada
ortalama 400’e yakın ailenin İran’dan Azerbaycan Cumhuriyeti’ni ziyaret
ettiğini belirtmişti. İlişkinin düzelmesi aynı zamanda iletişim ve taşımacılığa
da yansımıştı. Örneğin Azerbaycan Cumhuriyeti ve İran’daki iller arasında otobüs
seferleri başlatılmıştı. Bu dönemde yaşanan en önemli gelişmelerden biri de
bugünkü İran sınırları içerisinde olan Güney Azerbaycan illerindeki yerel
yöneticiler ve Azerbaycan Cumhuriyeti yöneticileri arasında resmi, doğrudan ve
karşılıklı bir ilişkinin kurulması idi. Örneğin bu kapsamda Azerbaycan illerindeki
delegeler Bakü’yü ziyaret etmiş, ticari, eğitim, bilimsel çalışma alanlarında
doğrudan işbirliği başlatmışlardı. Bu durum Tahran ve Bakü arasındaki ilişkinin
iyileşmesinde önemli rol oynamakla beraber, İranlı Azeri Meclisi de İran’daki
Azerbaycan Türklerinin yaşadığı iller ve Azerbaycan Cumhuriyeti arasındaki
işbirliği ve iletişimi cesaretlendirdi. Bu doğrudan karşılıklı değişimler ve
işbirliği özellikle Doğu Azerbaycan’daki illerin yerel kontrolü artırma
arzusundan kaynaklanmaktaydı. Azerbaycan Cumhuriyeti ile ikili işbirliğinin
yapılması bir örnek teşkil etti ve istendiğinde Türkiye gibi başka devletlerle
Güney Azerbaycan illerinin bağımsız bir şekilde aktiviteler yapmasının önünü
açtı. Örneğin 8 Mayıs 1994 yılında Doğu Azerbaycan il valisi İstanbul’u ziyaret
etti. Ziyaret sırasında ticari alanda ve endüstriyel bilgi alışverişinin
yapılması için beyanatlarda bulundu.98 Ancak taraflar arasında devam
eden ticari ilişki günümüzde İran lehine olmakla birlikte İran’daki sistemin
sekülerleşmesi durumunda ise bu ilişkilerin İran aleyhine dönmesi ihtimalinin
taşındığı ifade edilmektedir.99
Bu
dönemdeki bir diğer büyük gelişme, Meclis’in Hazine Müsteşarı İbrahim Sarraf’ın
Doğu Azerbaycan illerinin resmi işlemlerinde daha fazla bağımsızlık talep
etmesiydi. Sarraf Azerbaycan Cumhuriyeti’yle işbirliğinde İran gümrük
makamlarının dahil olmamasını ve bu işlemleri kendi başlarına yapmayı talep
etmişti. Ekonominin iyi olmadığı İslam Cumhuriyeti ve Pehlevi döneminde
Azerbaycan Türklerinin yaşadığı illerin önemi Azerbaycan Cumhuriyeti’yle ticari
ilişkinin artmasıyla ve karşılıklı geçişlerin sağlanmasıyla beraber aniden
arttı. Azerbaycan Meclisi’nin İran’daki temsilcileri Azerbaycan Cumhuriyeti ile
ilişkilerin inşasında Güney Azerbaycan Türklerinin yaşadığı illerin önemini
sıklıkla vurguladı ve aynı zamanda Tahran’dan talep edilen kaynaklar konusunda
da haklılıklarını göstermeye çalıştılar. Bu balayı sürecinin ardından belli
hayal kırıklıkları da yaşanmaya başladı. Bir diğer deyişle zamanla Güney ve
Kuzey arasında kültürel ve davranış farklılıkları belirmeye başladı. Örneğin
kuzeydeki Azerbaycan Türkleri Güneydekileri çok dindar ve muhafazakar olarak
görürken, güneydekiler Kuzeydekileri “Ruslaşmış” ve Azerbaycanlılık ve
Müslümanlık kültürünü kaybetmiş olarak görmekteydi. Yapılan röportajlarda bazı
Azerbaycan Türkleri kendilerini diğerlerinden daha üstün görmekteydi. Örneğin
Kuzeydekiler kendilerini daha kozmopolit görürken, güneydekiler de kendilerini kültürel
olarak daha zengin ve kuzeyden daha uygar olarak görmekteydi. Taraflar bir
anlamda kendisini merkez olarak görürken diğerlerini çevre olarak görmekteydi.
Farklılıklar bu kadar vurgulanmasına rağmen Azerbaycan’ın “tek”in parçası
olduğu da belirtilmekteydi. Cumhuriyet içerisindeki bazı gruplar ve bireyler
açık bir şekilde Güney Azerbaycan ile birleşmeye olan ilgilerini ilan
etmekteydiler ki, güney henüz birleşmeye yönelik ilgilerini açıkça ifade
etmemekteydi. Böylece sınırlı bir irredentist hareketlenme kuzeyde mevcut iken
güneyde buna aktif olarak katılan partner mevcut değildi. Buna ek olarak
kuzeydeki Azerbaycan Türkleri arasında milliyetçi söylemler ve birleşme talebi
güneylilere kıyasla daha yoğundur. Nitekim bu gibi faaliyetler de İran
tarafından kısıtlanmaktadır.100
Öte yandan
İran, Azerbaycan Cumhuriyeti’ni etkilemek için dinsel açıdan faaliyetlerde
bulundu. Bu bağlamda İran’ın dinsel etkisinden dolayı Azerbaycan İslam Partisi
kuruldu. Partinin 50 bine yaklaşan üyesinin çoğunluğunu Bakü etrafındaki
köylerde yaşayanlar oluşturmaktaydı. Partinin büyümesi Aliakram Aliyev için
sıkıntıydı ve 1995’de Aliyev parti liderini tutukladı. Partinin yeniden kaydı
yurtdışından finanse edildiği ve üyelerinin İran için ajanlık yaptığı
şüphesiyle reddedildi. Camiler de dahil olmak üzere bütün İslami
organizasyonlar Azerbaycan’daki Uzmanlar Konseyi kontrolüne verildi.
Yasama eğilimini yenileyen Rusya ve diğer Sovyet sonrası devletlerde
parlamento, yabancı misyonerlerin faaliyetlerini yasaklayıcı adımlar attı ve
dini gruplara gerektiği zaman merkez tarafından tanınmış geleneksel dini
kurumlardan atamalar yapıldı. Azerbaycan’ın ana siyasi partileri, muhalefet ve
hükümete yakın olanlar gibi, din ve devlet ayrımına katılmaktaydı.101
Bu nedenle bu kısıtlamalar yabancı memurların siyasi amaçlar doğrultusunda dini
sömürmesini engellediği için haklı bulunmaktaydı.
6. Azerbaycan Devleti’nin İran’daki Azerbaycan Türkleri ile
İlişkisi
Azerbaycan Devleti’nin
İran’daki Azerbaycan Türkleri ile ilgilenmesi durumunda Pan-Azerbaycan
kavramı sıklıkla dile getirilmektedir. Öyle ki, Pan-Azerbaycan kavramı
söylemsel ve eylemsel olarak dönem dönem yoğun bir şekilde kullanılmıştır.
Eskiden Pan-Azerbaycan söylemi Rusya’nın İran’a karşı bir kozu idi. Ancak
Sovyetlerden sonra yani Aliyev’in Komünist Partisi’nde lider olduğu dönemde
Azerbaycan’ın yeniden birleşmesine yönelik güçlü bir söylemi oldu.102
Ayrıca Sovyetlerden sonra siyasi elitlerin birçoğu Azerbaycan Türklerinin
yakınlaşmasını kabul etmişti, ancak bunun İran’ı kızdırmaması gerektiğini de
bilmekteydiler. Pan-Azeri söyleminin en güçlü savunucu Elçibey bile Tahran
hükümetine güvenmemesine rağmen bu söylemleri biraz daha yumuşatmıştı.103
Musavat
Parti liderlerinden birine göre Azerbaycan’ın birleşmesi için üç ihtimal vardı.
Bunlar “Rusya’nın güneyi ele geçirmesi, İran’ın kuzeyi ele geçirmesi veya her
iki Azeri parçasının bağımsızlığına kavuşması” idi.104 Ancak
birleşmenin olmasına kadar her iki sınırda yaşayan Azerbaycan Türklerinin
birbirini tanıması gerekirdi. Bu kapsamda bu her iki tarafın görüşmeye
başlaması bir anlamda Berlin Duvarı’nın yıkılmasına benzetildi. Taraflar
görüşmeye başlayınca benzer dil ve tarihsel geçmişe sahip olduklarını fark
ettiler. Ancak zamanla belli farklılıkların da olduğu ortaya çıktı. Örneğin
İran’daki Azerbaycan Türkleri öncelikle kendilerini İranlı olarak
görmekteydiler.105
Diğer
yandan Azerbaycan her ne kadar birleşmeye yönelik hareketleri
desteklemediklerini belirtse de Azerbaycan’daki okullar için basılan
haritalarda Azerbaycan Türkü bayraklarının hem Azerbaycan hem de Güney
Azerbaycan’da dalgalanıyor olması Tahran tarafından sert tepkiyle karşılandı.
Bu kitaplar Aliyev’in uzun süredir ertelenmiş Tahran ziyaretinin bir ay
öncesinde basılmıştı. İran’ın tepkisinden sonra Aliyev kitapların basımdan bir
an önce geri çekileceğini açıklamıştı.106 Azerbaycan hükümetinin
İran’daki Azerbaycan Türklerini etkilemek için yayımladıkları kitaplara
İran’daki düşünce kuruluşları tepki göstermekteydi. Öyle ki, 2013 yılında
İran’ın Azerbaycan Büyükelçisi’nin ricası üzerine Kafkas çalışmaları uzmanı
İranlı Seyfettin Salar, Azerbaycan Türklerinin yayımlamış olduğu kitaba
eleştiri yazısı yazarak karşılık vermiştir.107
Azerbaycan
Cumhuriyeti’nde Güney Azerbaycan’a yönelik şu varsayımlar mevcuttur: Öncelikle
petrole dayalı refah ortaya çıktıkça Güney’dekiler için Azerbaycan Cumhuriyeti
çekici hale gelecek, eğitim, kültürel ve dilsel anlamda zaten iletişimde olunan
bu grup daha fazla kuzeye yönelecektir.108 Ancak Bakü’deki bazı
düşüncelere göre birlikte yaşamak demek Güney’de ayrılıkçılığı desteklemek
anlamına gelmektedir. Öte yandan az da olsa şimdiye kadar Kuzey’in İran’a
katılması gerektiğini destekleyenler de bulunmaktadır. Ancak bazı seküler
elitlere göre, Şii fundamentalizmi Rusya’nın yönetimine yeniden dönmekten daha
az kabul edilebilecek bir şeydir. Ayrıca Azerbaycan’daki nüfusun yaklaşık üçte
birini oluşturan büyük Sünni azınlık için bu durum kabul edilebilir değildir.
Ancak bu görüşe göre İran etnik azınlıkları asimile eden Farslılaştırma
politikası kadar İslami fundamentalizimden vazgeçmeli ve daha açık görüşlü,
liberal bir yapıya evirilmelidir. Bu durumda Pan-Azerbaycan politikası da kendi
potansiyelini anti-İran alanında kaybetmiş olacaktır.109
1998
Kasım’ında Başkan Hatemi’nin Tebriz’e gitmesi ve yaptığı konuşmalar Bakü’de
pozitif yankılar uyandırmıştı. Bu konuşmalar 1919 yılında bağımsız Azerbaycan
ve İran arasında hayal edilen konfedere sistemi akıllara getirmişti. Buna göre
Azerbaycan birliği sağlarken İran da Rusya’dan kaybettiği toprakları almış
olacak ve bu topraklar üzerinde hükümranlığını yerine getirmiş olacaktı. Ancak
şartlardan dolayı bu düzenleme başarısız oldu. Bakü’de Batı fikirleri yani
liberalizm, milliyetçilik ya da sekülerizm erken bir dönemde yükselmeye
başladı. Güney Azerbaycan da bu fikirlerden etkilendi ve her iki tarafta ortak
kimlik ve dayanışma fikri canlandı. Kuzeyliler kendi refah ve fikirlerini
paylaşmak istedi, Azerbaycan ve Ermenistan arasında çatışma ortaya çıkınca
Güney de buna dayanışma ile cevap verdi.110 Bunun sonucunda tek
Azerbaycan fikri özellikle de Genç Türklerden etkilenen kuzeyliler arasında
doğdu ve bunu güneye yaydılar. Hüseyinzade ya da Ağaoğlu gibi entelektüeller,
güney ve kuzey sınırlarını birleştiren Azerbaycan Devleti fikrini
geliştirdiler. 20. yüzyılın başlamasıyla, Tebriz’de “Tek Azerbaycan” fikrini
aşılayan gazeteler basılmaya başladı.111 Şah rejiminin yıkılmasından
ve 1918 yılında Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin doğmasından sonra bu
fikirler daha fazla büyüdü. 1918-1920 yılları arasında kısa süreli yaşayan
devlet döneminde, Kuzey ve Güney Azerbaycan bu fikri daha çok geliştirdi ve
ilişkilerini artırdılar. Ancak ne Rusya ne de İran Büyük Azerbaycan hayalini
onayladı, Kızıl Ordu’nun Kuzey’e girmesiyle ve Şah’ın güneylileri asimile
politikasıyla bu hayal sonlandı.
Nihayetinde
Azerbaycan’ın bilinçaltında her zaman güneydekilerle birleşme, onları kardeş
olarak görme ve İran altında zulme uğradıklarına dair fikirler vardır. Ancak
Azerbaycan Devleti reel politikaya göre hareket etmektedir. Milliyetçiliği
zaman zaman sadece İran’ın hareketlerine karşı kullanılmaktadır. Bu söylemleri
kısa vadede değerlendirmemek gerekir. Çünkü Azerbaycan Devleti de kısa vadede
İran’daki Azerbaycan Türklerine yönelik ciddi adımlar atamayacağını yani bu
güce sahip olmadığını bilmektedir.
7. İran ve Azerbaycan Devleti Arasındaki İlişki
Diğer bölümlerde de
belirtildiği üzere Kuzey’de aniden doğan bağımsız Azerbaycan Devleti İran’da
birçok probleme neden oldu. Bu doğuşun politik ve ulusal hareketlenmeler
açısından İran Azerbaycan’ına etkide bulunduğunu söylemek mümkündür. Ayrıca bu
etkilerin İran’ın geleceğinde problemli sonuçlar doğuracağı da söylenebilir.
Öncelikle
İran liderliğinin bir bölümü, özellikle de yüksek seviyede Azeri-Türk
kökeninden gelenler, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin eski İran’daki gibi İran toprağına
dahil olmasını desteklemiştir. Birçok İranlı lider ise bu fikrin gerçekçi ve
istenilmeyen bir fikir olduğunu belirterek reddetmiştir. Bunlara göre İran’da
yükselen Türk unsurları ve politikleşen Azerbaycan Türkü nüfusu Fars
milliyetçiliği için önemli sorun olacaktır. Bu nedenle mevcut İran rejimi
İran’daki Azerbaycan Türkleri üzerindeki Azerbaycan Cumhuriyeti’nin etkisini
gidermek için siyasi alanda çalışmalar yapmaktadır. Bu kapsamda İran çıkarları
yukarıda da değinildiği üzere gerçekçi ve bağımsız bir Azerbaycan Türk
Cumhuriyeti’nin oluşumuna engel olunarak bağımsızlık fikirlerinin Güney
Azerbaycan’daki etkisi küçültülmeye çalışılmış, devrimin Azerbaycan
Cumhuriyeti’ne ihraç edilmesi için bu bölgedeki İslami hareketlere yardım
edilmiş ve İran destekli bir rejim yaratılmaya çalışılmıştır.112
Nitekim Komünist Sistemin kalktığı Azerbaycan Cumhuriyeti’nde camiler sayısal
olarak artmış ve camilerdeki hocalar ise İran’daki Kum medreselerinde eğitim
almıştır.113 İran’ın Şiiler üzerindeki etkisine rağmen, Azerbaycan
Türklerinin büyük çoğunluğunun laik olduğunu ve hatta dinle alakalarının
olmadığını söylemek mümkündür. Bununla birlikte Azerbaycan’da dinin etkisinin
artması durumunda İran’ın etkisinin doğrudan artması ihtimali de vardır.
Öte yandan
İran yönetiminin tarihsel ve kültürel bağlarına rağmen bölgede Azerbaycan
yerine Ermenistan’dan yana bir politika belirlemesi Bakü-Tahran hattında hassas
ve kaygıya dayalı ikili bir ilişki doğurmuştur.114 Azerbaycan
yönetiminin İran’daki Azerbaycan Türkleri ile ilgilenme ihtimalinden dahi
rahatsız olan Tahran, Kafkasya genelinde ve Azerbaycan özelindeki etkinliğini
Ermenistan üzerinden sağlamaya çalışmıştır. Zira İran’ın Ermenistan’a verdiği
desteğin arkasında, kuzeyinde bulunan Türk nüfusun Azerbaycan’la entegrasyona
gidebileceği endişesi yatmaktaydı. İran ayrıca, Türkiye’nin Azerbaycan
üzerindeki etkisinden ve bölgede Türk kimliğine dayalı bir organizasyondan
açıkça rahatsızlık duymuştur. İran’ın Azerbaycan istikametinde Şii kartını
kullanmasına karşılık Bakü, Türkiye ile ilişkilerini güçlendirmeyi benimseyerek
İran’ın Güney Azerbaycan politikalarına karşı direnme stratejisini
benimsemiştir. Bakü yönetimi tek başına İran’da Türk varlığına karşı herhangi
bir girişimde bulunma cesareti göstermese de Türkiye üzerinden bir takım
organizasyonları destekleme yoluna gitmiştir. Bunun yanı sıra Güney
Azerbaycan’daki İran yönetimine karşı gerçekleştirilen protestolar
Azerbaycan’dan ziyade Türkiye’de daha çok yankı bulmuştur.115
Azerbaycan yönetiminin en büyük rahatsızlığı ise Kafkasya bölgesinin önemli
aktörü olan İran’ın kendi iç işlerine müdahalesi ve Dağlık Karabağ konusunda
Ermenistan’a verdiği ekonomik ve siyasi destektir. Dolayısıyla Azerbaycan
yönetiminin Güney Azerbaycan’la olan ilişkileri İran’ın Dağlık Karabağ
sorununda Ermenistan’a verdiği destek çerçevesinde şekillenmektedir.
Ayrıca
geçen yıllar boyunca İran ve Azerbaycan arasında önemli bir gerilim
yaşanmıştır. Bunun ideolojik, jeopolitik ve ekonomik faktörleri bulunmaktadır. Öncelikle
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra Azerbaycan Türkleri önemli bir kimlik
krizi yaşamıştır. Ülkenin tarihsel ve dini olarak İran ile; etnik-dilsel,
geleneksel ve entelektüel olarak Türkiye ile; siyasi, entelektüel ve dilsel
olarak Rusya ile bağlantısının olması ulusal kimlik sorunun doğmasına neden
olmuştur. Bu bağlantılara rağmen, milliyetçi Azerbaycan Halk Cephesi Partisi
(Popular Front of Azerbaijan (PFA)) daha çok Türk yanlısı bir duruş almıştır.
Haziran 1992’de başa geçen, PFA’nın lideri ve seçilmiş başkanı Ebulfez Elçibey,
Azerbaycan’ın Türk kültüründen gelen mirasını vurgulamış ve bütün etnik
azınlıklara kapsayıcı davranmıştır.116 Ayrıca Azerbaycan’ın kısa bir
sürede Türkiye ve Batı’ya olan yakınlığı bölgesel güçleri yani Rusya ve İran’ı
endişelendirmiştir. Her iki devlet Kafkaslar’da İsrail-Türkiye-ABD etkisinin
artmasından rahatsız olmuşlardır. İran’ı endişelendiren esas konu “Büyük
Azerbaycan”ın Azerbaycan Türkleri arasında büyük destek alması olasılığıydı.
Büyük Azerbaycan fikrine göre Rusya ve İran tarafından Kuzey ve Güney’e
bölünmüş Azerbaycan’ın yeniden birleşmesi gerekmekteydi. Bu fikrin aksine bazı
Farslılar da Kuzey Azerbaycan’ın 1828 yılında İran’ın Rusya’ya kaybettikleri
toprak parçası olduğunu vurgulamaktaydılar. Elçibey, “Büyük Azerbaycan”
söylemini mücadele için kullanarak İran’ı Kuzey’deki Azerbaycan Türkü nüfusuna
kötü davrandığından dolayı suçlamıştır. İran da Azerbaycan Türkleri arasında
ayrılıkçı düşünceleri engellemek için Azerbaycan’daki İslami partileri finanse
etmiş ve kamu ilişkilerini güçlendirmek için kampanyalar yapmıştır. Ayrıca
Azerbaycan’daki ayrılıkçı Taliş hareketi ve Fars kimliğine sıkı bağlı olan
etnik azınlıkları destekleyerek Azerbaycan’da istikrarsızlığı artırmaya ve
Rusya ile Elçibey’in siyasetini zayıflatmaya ve Azerbaycan’daki istikrarsızlığı
körüklemeye çalışmıştır. Haziran 1993 yılında iç ve dış politikadaki
başarısızlıklar Elçibey’in iktidarı kaybetmesine neden olmuş ve Elçibey’in
ardından daha ılımlı olan eski komünist Haydar Aliyev iktidara gelmiştir.117
Aliyev
komşularına karşı daha dengeli politikalar yürütmüş ve aşırı milli duruşlardan
kaçınmıştır. Ancak İran ve Azerbaycan arasındaki ilişkide gerginlik devam
etmiştir. Bu gerginliğin devam etmesinin nedenleri Hazar Denizi’nin durumu,
Bakü-Ceyhan-Tiflis hattının yapımı ve 1995 yılında petrolün ithalatı konusunda
imzalanan “Yüzyılın Anlaşması’nın İran’ı kızdırmasıydı.
İkili
ilişki 2001 Temmuz’unda bozulmaya başlamıştır. Bunun nedeni British
Petroleum’un (BP) Azerbaycan yönetimi altında sorunlu petrol alanının bulunduğu
yerlerde operasyonlar yapması ve İran’ın savaş gemilerini bu bölgeye yeniden
göndermesiydi. İki devlet arasındaki kasvetli ve yoğun hareketlenmelerden sonra
her iki taraf daha faydacı bir yaklaşıma sahip oldu.118 Ancak son üç
beş yıldır 90’lardan beri devam eden İran’ın Azerbaycan’a rejim ihracı
politikası gün yüzüne daha fazla çıkmaya başladı. Bunun nedeni Demirtepe’ye
göre İran’a Batı’dan bir müdahale olacağının konuşulduğu dönemde bu müdahalenin
Türkiye’den ziyade Azerbaycan’daki üsler kullanılarak yapılacak haberlerinin
yayılmasıdır.119 Bu durum İran’ın Azerbaycan hakkında daha fazla
bilgi alması ihtiyacını doğurmuştur. İstihbari çalışmaların yoğunlaşmasının
Azerbaycan tarafından daha net fark edilmesi ise tarafların karşılıklı tavır
almasına ve güvensizliğin derinleşmesine neden olmuştur. Bu da Azerbaycan
tarafından Azerbaycan Türkü kartının oynanmasını sağlamıştır. Örneğin İran
Azerbaycan’daki başörtüsü yasağını gündeme getirerek Müslümanlara zulüm
yapıldığını ifade ederken, Azerbaycan da kontrollü olarak milliyetçi söylemlere
mecliste izin vermiştir. Bu kapsamda iktidarın milletvekilleri güneydeki
Azerbaycan Türkleriyle birleşilecek açıklamaları yaparken Güney Azerbaycan’daki
derneklerle mecliste toplantılar düzenlenmiştir.
Öte yandan
politik ve ekonomik yakınlaşmalarla beraber taraflar arasındaki ilişkinin
değişmeye başladığını söylemek mümkün. Örneğin politik alanda Azerbaycan
İran’ın barışçıl nükleer teknolojiye sahip olması gerektiğini savunurken
diplomasiden yana tavır alarak İran karşıtı koalisyona katılmayı reddetmiştir.
Her iki taraf birbirinin toprak bütünlüğüne saygı gösterecek anlaşma imzalamış
ve uyuşturucu kaçakçılığına karşı işbirliği yapılmıştır. Ekonomik alanda,
enerji ve gaz değişimi anlaşması sağlanmış ve İran, Bakü petrolünün Basra
Körfezi’ne geçişi konusundaki ilgisini açıklamıştır. Ayrıca Azerbaycan’ın ilk
başbakan yardımcı Rusya’dan alınan gazın fiyatının yüksek olduğunu belirterek
İran ile anlaşmaya başlayacaklarını belirtmiştir. Her iki ülke Kuzey-Güney
Koridorunda ve TRACECA çerçevesinde altyapı anlaşması imzalamıştır. Kültürel
ilişkinin büyütülmesi için de İran-Azerbaycan Dostluk Derneği kurulmuştur. 120
Sonuç
olarak Azerbaycan’ın İran’da yaşayan Azerbaycan Türklerine olan yakınlığı ve
Türkiye üzerinden geliştirdiği stratejisi İran’ı kaygılandıran en önemli
etkendir. Buna karşılık İran’ın Dağlık Karabağ sorununda Ermenistan’ı
desteklemesi Bakü yönetimi tarafından tepkiyle karşılanmış ve bu nedenle her
iki ülke arasındaki ikili ilişkilerin tansiyonu dönem dönem yükselmiştir.121
SONUÇ
ran yaşanan son iki dünya
savaşında işgal edilmiş, savaşlardan sonra da enerji kaynakları zenginliği
nedeniyle büyük güçlerin rekabet alanına dönmüştür. Söz konusu şartlar
neticesinde İran’da sağlıklı bir devlet ve sosyal yapı tesis edilememiştir. Bu
nedenle geçmişteki siyasi faaliyetler de göz önünde bulundurulduğunda
Azerbaycan Türklerine kuşkuyla yaklaşıldığı görülmektedir. Bu kapsamda kimi
zaman ana dilde yayın yapmaları yasaklanmış, kimi zaman anadilde öğretimleri
yasaklanmış hatta çocuklarına Türkçe isim koymalarının yasak olduğu dönemler
olmuştur. Güney Azerbaycan Bölgesi (İran) ekonomik ve sosyal yönden zayıflamış,
halk işsizlik nedeniyle ülkenin diğer bölgelerine göç etmek zorunda kalmıştır.
Güney Azerbaycan bölgesindeki homojen Azerbaycanlı nüfus yapısının dağıtılması
maksadıyla bölge eyaletlere ayrılmıştır.
Azerbaycan
Türkleri İran’ın tüm sancılı değişim dönemlerinde ön plana çıkmayı başaran bir
topluluk olmuştur. Yeniliğe, çağdaşlaşmaya ve demokratikleşmeye yönelik siyasi
hareketlerde rol alan bu topluluk İran iç politikasında etkin roller
üstlenmiştir. Bu etkin rolün İran iç politikasında devam ettiğini söylemek
mümkündür. Ancak İran’da ulus-devlet oluşumu tek dil, tek din, tek mezhep ve
tek ırk anlayışına dayanarak tasarlandığı için, tüm devlet planlamaları da bu
görüşe göre yapılanmış ve yapılanmaktadır. Bunu yaşamın bütün alanlarında
görmek mümkündür. Bu anlayışa göre vatandaşlar birinci dereceli Fars ve Arı
ırkından olan veya başka ırktan olup da kendi kimliğinden vazgeçerek Fars ve
Arı kimliğini kabul edenler ve Fars olmayanlar ikinci dereceli vatandaşlar
olarak ayrılmaktadır. Bu anlayışın Azerbaycan Türkleri’nin aleyhine getirdiği
siyasi, ekonomik ve kültürel ayrımcılıklar kendisini İslami rejim olarak
nitelendirilen İran İslam Cumhuriyeti tarafından da devam ettirilmektedir. Tüm
siyasi ve ekonomik kararlar bu çerçevede alınmaktadır. Bunun içinde Güney
Azerbaycan Türkleri’ne yönelik 1925’ten beri bu kültürü ve kimliği Fars ve
İranlılık potasında eritme politikası devam etmiştir.
Kuzey
Azerbaycan ise coğrafi ve nüfus olarak küçük olmasına rağmen siyasi, ideolojik
ve kültürel olarak Azerbaycan Türkleri’nin nüfusunun merkezidir. Ancak ülke
coğrafi konumundan dolayı içerde ve dışarda müttefik aramak zorundadır. Güney
Azerbaycan potansiyel olarak gelecekte Azerbaycan’ın dostu olabilir. Azerbaycan
Cumhuriyeti’nde de Birleşik Azerbaycan nosyonu güçlü şekilde bulunmaktadır.
Sonuç olarak, günümüzde İran’da yaşayan Azerbaycan Türkleri,
İran’ın toprak bütünlüğüne yönelik herhangi bir tehdit oluşturmamak kaydıyla
kendilerini rahatça ifade edebilecekleri alanlar ve daha kapsayıcı bir yönetim
anlayışı talep etmektedirler. Ancak Tahran, benimsediği söylem ve uygulamaları
gereğince uluslararası alanda bir güvenlik devleti profili çizmektedir. Söz
konusu talepleri, güvenlik kaygıları nedeniyle rejime yönelik birer tehdit
olarak gören İran, Azerbaycan Türklerinin isteklerine cevap verme konusunu
ağırdan almaktadır. İran yönetiminin bu tür yaklaşımları ileride çözülemeyecek
sonuçlarla karşı karşıya kalmasına neden olabilir. Tahran’ın bu tür
yaklaşımları sadece İran iç siyaseti bağlamında değil bölgesel düzeyde de
kendisini ileride daha ciddi sorunlarla baş başa bırakabilir.
1 Yrd. Doç. Dr. Bayram
Sinkaya, Kişisel Konuşma, 10 Ekim 2014.
2 Age
3 Dr. Kaan Dilek,
Kişisel Konuşma, 25 Ekim 2014.
4 Ahmet Haşimi, Kişisel
Konuşma, 1 Kasım 2014.
5 Doç. Dr. Turgut
Demirtepe, Kişisel Konuşma, 10 Kasım 2014.
6 Hamid Ahmedi, “İran’da
Din ve Milliyet Dayanışma mı, Çekişme mi?”, 2009, İran: Ulusal Kimlik İnşaası,
Hamid Ahmedi, Çev: Hakkı Uygur, Küre Yayınları, İstanbul.
7 Demirtepe, Kişisel
Konuşma, 10 Kasım 2014.
8 Brenda Shaffer,
Sınırlar ve Kardeşler İran ve Azerbaycanlı Kimliği, 2008, Çev: Ali Gara, Vüsal
Kerimov, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay. ss.20-22.
9 Age. s.25.
10 Bilgehan A. Gökdağ ve
M. Rıza Heyet, “İran Türklerinde Kimlik Meselesi”, 2004, S.30, s.52.
11 Shaffer, Sınırlar ve
Kardeşler İran ve Azerbaycanlı Kimliği, s.58-59.
12 Gökdağ ve Heyet,
s.51-84.
13 Aygün Attar,
(Haşimzade) İran’ın Etnik Yapısı (Yakın Dönem ve Günümüzde), 2006, Divan
Yayıncılık, Ankara, ss.327-328.
14 İran İslam Cumhuriyeti
Anayasası, Madde 19,
http://www.mut.ac.ir/legal/asasi.pdf (E.T.
01.11.2015)
15 İran İslam Cumhuriyeti
Anayasası, Madde 15,
http://law.persianblog.ir/post/10/ (E.T. 01.11.2015)
16 Salar Seyfeddin, İran
Anayasasının Patolojik Çözümlemesi-Siyasi Geçmiş, 2014, http://www.seyfodini.blogsky.com/,
(E.T. 01.11.2015)
17 Dr. Nasib Nassibli
(Nasibzade), The Azerbaijan Question in Iran: A Crucial Issue For Iran’s
Future, 1998, http://www.zerbaijan.com/azeri/nasibzade2.html, (E.T. 25.09.2015)
18 Central Intteligence
Agency, The World Factbook, 2013, https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/ir.html,
(E.T. 25.09.2015)
19 Afshin Molavi, Iran’s Azeri Question: What Does Iran’s Largest
Ethnic Minority Want?, http://www.eurasianet.org/departments/culture/articles/eav041503.shtml
(E.T. 25.09.2015)
20 Hussein D. Hassan,
Iran: Ethnic and Religious Minorities, Congression Research Service, 2007, s.
4.
21 Yahya Zekai,
“Türkçe’nin Azerbaycan’a Girişi Nasıl Oldu”, 2011, Tahran Üniveristesi,
Vatanyolu Dergisi, s.13, http://www.iranboom.ir/iranshahr/tireh-ha/2125-chegonegi-rah-yaftan.html
(E.T. 25.10.2015)
22 Nadir Peymani,
“Azerbaycanlılara (Azerbaycan Türkleri) Türk Demek Doğru Değil.” başlıklı
makale, http://www.tatha.fagig.com/torkgoftan.htm (E.T. 25.09.2015)
23 Willem Floor ve Hasan
Javadi, The Role of Azerbaijani Turkish in Safavid Iran, 2013, Routledge, s.
570
24 Age, s. 574.
25 Age, s. 573
26 Age.
27 Akademik Perspektif, İran’ın İçindeki
Zayıf Kaleler – Etnik Sorunlar I:
Güney Azerbaycan, 2013,
http://akademikperspektif.com/2013/07/31/iranin-icindeki-zayif-kaleler-etnik-sorunlar-i-guney-azerbaycan/,
(E.T. 25.09.2015)
28 Age.
29 Brenda Shaffer, The formation
of Azerbaijani collective identity in Iran, Nationalities Papers, C. 28, s. 3,
2000, s. 451.
30 Age, s.452.
31 Human Rights Watch
Report, Iran religious and ethnic minorities: Discrimination in Law And
Practice, 1997, C.9, S.7, s.27, http://www.hrw.org/legacy/reports/1997/iran/Iran-06.htm#P397_84566,
(E.T. 20.11.2014)
32 Akademik Perpektif, İran’ın İçindeki Zayıf Kaleler
– Etnik Sorunlar I : Güney Azerbaycan, 2013.
33 Hassan, s.4.
34 Age.
35 İran’da tahkir
protestosu devam ediyor, http://www.ankarastrateji.org/haber/i-randa-tahkir-protestosu-devam-ediyor/ (E.T. 12.11.2015)
36 Abbas Vali, The Kurds
and Their ‘Others’: Fragmented Identity and Fragmented Politics, Comparative
Studies of South Asia, 1998, Africa and the Middle East, C.18, S. 2, s. 88.
37 Demirtepe, Kişisel
Konuşma, 10 Kasım 2014.
38 Demirtepe, Kişisel
Konuşma, 10 Kasım 2014.
39 Nasib Nasibzade, The
Azeri Question in Iran: A Crucial Issue for Iran’s Future, http://www.azeri.dk/en/articles/The%20Azeri%20Question%20in%20Iran.pdf,
(E.T. 25.09.2015)
40 A.g.e s.3.
41 A.g.e. s.2.
42 Alberto Priego, The
Southern Azerbaijan Question And Its Implications For Iranian National
Identity,http://www.worldsecuritynetwork.com/Iran/Priego-Alberto/The-Southern-Azerbaijan-Question-And-Its-Implications-For-Iranian-National-Identity
(E.T. 25.09.2015)
43 Ali M. Koknar, Iranian Azeris: A Giant Minority, Policy Watch,
2006, s.2, file:///C:/Users/Sony/Downloads/iranian-azeris-a-giant-minority.pdf,
(E.T. 25.09.2015)
44 Dr. Yalçın Sarıkaya,
Tarihi ve Jeopolitik Boyutlarıyla İran’da Milliyetçilik, 2008, İstanbul: Ötüken
Yayınları, s.164.
45 Shaffer, The formation
of Azerbaijani collective identity in Iran, s.453.
46 Hamid Ahmadi, Unity
within Diversity: Foundations and Dynamics of National Identity in Iran, 2010,
Routledge, s.133.
47 Shaffer, The formation
of Azerbaijani collective identity in Iran, s.461.
48 Age, s.462.
49 Soyalp Tamçelik, İran:
Değişen İç Dinamikler ve Türkiye – İran İlişkileri, 2014, Gazi Kitabevi,
Ankara, s.42.
50 Nikki R. Keddie, Moder
Iran, Roots and Results of Revolution, 2003, Yale University Press, s.249.
51 Brenda Shaffer, The
formation of Azerbaijani collective identity in Iran, 2000, The Journal of
Nationalism and Ethnicity, C.28, S.3, s.464
52 Age. s.466
53 Age. s.465
54 Age. s.466
55 Robert Olson, The
‘Azeri’ question and Turkey-Iran relations, Nationalism and Ethnic Politics,
2002, C.8, S.4, s. 73
56 Age. s.67
57 Age. s. 64
58 Alberto Priego, The
Southern Azerbaijan Question And Its Implications For Iranian National
Identity,http://www.worldsecuritynetwork.com/Iran/Priego-Alberto/The-Southern-Azerbaijan-Question-And-Its-Implications-For-Iranian-National-Identity
(E.T.09.11.2015)
59 Age.
60 Age.
61 Arif Keskin, İran’da
Azerbaycan -Türk Milliyetçiliği ve Karikatür Krizi, 2006, Stratejik Analiz,
S.75, ss.31-36
62 Nazila Ghanea ve Binesh
Hass, Seeking justice and an end to neglect: Iran’s minorities today, 2011,
Minority Rights Group International, s.3.
63 İran’da tahkir
protestosu devam ediyor, http://www.ankarastrateji.org/haber/i-randa-tahkir-protestosu-devam-ediyor/ (E.T. 12.11.2015)
64 International
Federation for Human Rights, The Hidden Side of Iran: discrimination against
religious and ethnic minorities, Paris, FIDH – International Federation for
Human Rights, 2010, http://www.fidh.org/IMG/pdf/IrandiscrimLDDHI545a.pdf;
‘Azeris feel Iranian pressure’, BBC News,
http://news.bbc.co.uk/1/hi/world/europe/8516682.stm. (E.T.09.11.2015)
65 Akademik Perspektif,
İran’ın İçindeki Zayıf Kaleler – Etnik Sorunlar I : Güney Azerbaycan, http://akademikperspektif.com/2013/07/31/iranin-icindeki-zayif-kaleler-etnik-sorunlar-i-guney-azerbaycan/
(E.T.09.11.2015)
66 Azeriler Ayaklandı, http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=-193493
(E.T.09.11.2015)
67 Azeriler Anadilde
Eğitim İstiyor.,2012, http://www.timeturk.com/tr/2012/09/22/azeriler-den-iran-a-turkce-tepkisi.html
(E.T. 10.08.2015)
68 Celil Sağır, İran’da
Temmuz Sıcak Geçecek, 2003, http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-10591-36-iranda-temmuz-sicak-gececek.html
(E.T. 10.08.2015)
69Ömer
Şerif Güney Azerbaycan, 2009, http://www.gunaz.tv/?id=4&vmode=1&sID=185&lang=1 (E.T. 10.08.2015)
70 A.g.e s.3.
71 Abbas Djavadi, Iran’s
Ethnic Azeris And The Language Question, 2010, http://www.rferl.org/content/Irans_Ethnic_Azeris_And_The_Language_Question/2103609.html
(E.T. 10.08.2015)
72 United Nations, 1981,Question
of the Violation of Human Rights and Fundamental Freedoms in Any Part of The
World, s. 19
73 Celil Sağır, Asimile
Olmak İstemiyorlar, 2002, Aksiyon Dergisi, http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-8732-32-asimile-olmak-istemiyorlar.html,
(E.T. 09.10.2015)
74 Aydın Albayrak, Iranian
Azeris set up national council in Turkey, aspire for independence, http://www.todayszaman.com/news-280353-iranian-azeris-set-up-national-council-in-turkey-aspire-for-independence.html,
(E.T. 09.10.2015)
75 Afshin Molavi, Iran’s Azeri
Question: What Does Iran’s Largest Ethnic Minority Want?, http://www.eurasianet.org/departments/culture/articles/eav041503.shtml
(E.T. 02.11.2015)
76 Age.
77 Age.
78 Age.
79 Dr. Kaan Dilek, Kişisel
Konuşma, 25 Ekim 2014.
80 Afshin Molavi, Iran’s
Azeri Question: What Does Iran’s Largest Ethnic Minority Want?
81 Age.
82 İran ve Azerbaycan İlişkilerinin
Patolojisi, Caucasus Studies Institute, http://www.ccsi.ir/vdccaxqs82bq4.la2.html (E.T.11.11.2015)
83 Nasib Nasibzade, The
Azeri Question in Iran: A Crucial Issue for Iran’s Future, http://www.azeri.dk/en/articles/The%20Azeri%20Question%20in%20Iran.pdf
(E.T.11.11.2015)
84 Age.
85 Sarıkaya, s. 166.
86 Nasibzade, The Azeri
Question in Iran: A Crucial Issue for Iran’s Future.
87 Alberto Priego, The
Southern Azerbaijan Question And Its Implications For Iranian National
Identity,http://www.worldsecuritynetwork.com/Iran/Priego-Alberto/The-Southern-Azerbaijan-Question-And-Its-Implications-For-Iranian-National-Identity
(E.T.11.10.2015)
88 Age.
89 Aydın Albayrak, Iranian
Azeris set up national council in Turkey, aspire for independence, http://www.todayszaman.com/news-280353-iranian-azeris-set-up-national-council-in-turkey-aspire-for-independence.html,
(E.T.11.10.2015)
90 Azeris feel Iranian
pressure, 2010, http://news.bbc.co.uk/2/hi/8516682.stm, (E.T.11.10.2015)
91 Ahmed Haşimi, Kişsel
Konuşma, 1 Kasım 2014.
92 İlan Bardakçı,
1995, İranda Azerilere Baskı mı?,
http://www.zaman.com.tr/ilhan-bardakci/iran-da-azeriler-e-baski-mi_346171.html
(E.T.11.10.2015)
93 Age.
94 Celil Sağır, Asimile
Olmak İstemiyorlar, 2002, Aksiyon Dergisi, http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-8732-32-asimile-olmak-istemiyorlar.html,
(E.T.11.10.2015)
95 Age.
96 Eldar Mamedov, 2012,
Azerbaijan: American Neo-Con Meddling Threatens to Bring Balkan-Style Mess to
Iran, http://www.eurasianet.org/node/66134 (E.T.11.10.2015)
97 Shaffer, The formation
of Azerbaijani collective identity in Iran, s.460.
98 Age. s.469.
99 Demirtepe, Kişisel
Konuşma, 10 Kasım 2014.
100 Shaffer, The formation
of Azerbaijani collective identity in Iran, s. 468.
101 Tadeusz Swietochowski,
1999, Azerbaijan: Perspectives from the crossroads, Central Asian Survey, C.18,
S.4, s.424
102 Age.
103 Age. s.425
104 Age.
105 Age.
106 Olson, s.75
107 Salar Seyfeddin, “Bir
Cumhurbaşkanı Olarak İlham (Aliyev)” başlıklı kitaba cevap, http://iranhci.tabrizu.ac.ir/fa/contents/conference/tarikhneghari-dra-jomhouri-azarbayjan/
(E.T. 10.09.2015)
108 Swietochowski, s..425
109 Age.
110 Priego, The Southern
Azerbaijan Question And Its Implications For Iranian National Identity.
111 Age.
112 Dr. Nasib Nassibli,
1998, The Azerbaijan Question in Iran: A Crucial Issue For Iran’s Future, http://www.zerbaijan.com/azeri/nasibzade2.html
(E.T. 10.09.2015)
113 Demirtepe, Kişisel
Konuşma, 10 Kasım 2014.
114 İran ve Azerbaycan İlişkileri:
Fırsatlar ve Çabalar,
http://www.ghatreh.com/news/nn20526967/(E.T. 10.09.2015)
115 Güney Azerbaycan’da
Neler Oluyor? , http://www.azerbaycankulder.org/guney.aspx, (E.T.07.08.2015)
116 Kaweh Sadegh-Zadeh,
2008, Iran’s Strategy in the South Caucasus, http://www.cria-online.org/2_5.html
(E.T. 09.09.2015)
117 Age.
118 Age.
119 Demirtepe, Kişisel
Konuşma, 10 Kasım 2014.
120 Sadegh-Zadeh, Iran’s
Strategy in the South Caucasus.
121 “Azerbaycan-İran
İlişkilerindeki Gerginliğin Artmasındaki Sebepler”, http://aftabnews.ir/vdcfm1dymw6dtea.igiw.html
, Erişim Tarihi: 09.09.2014.